Reşat Kızılateş
25 Aralık 2008
Yerel seçimlere yaklaşırken formaliteden ‘temayül yoklaması’ ve anketlerle kapalı kapılar arkasında güya demokratik bir yöntem izlediklerine insanları inandırmaya çalışan parti merkez yöneticileri, oligarşik bir mantık ve yöntemle adaylarını zembille yere indirirken aklıma bir süredir ilginç bir kampanya yürüten Sayın Mahmut Cevheri ve yürüttüğü “Vekilimi ben seçmek istiyorum,” kampanyası geldi.
Sayın Cevheri aşiret yapısından gelmesine rağmen kampanyaya dönüştürdüğü bu açılımla parti diktatörlüğü ve “genel başkanın düşüncesi her şeyin üstündedir” mantığına karşı durmasının yanında feodal yapının seçmenlere “çantada keklik” gözüyle bakma geleneğine de bir nokta konması gerektiğine işaret etmiştir.
Ne demek vekilimi ben seçmek istiyorum?
Sayın Cevheri’ye göre Vekilimi ben seçmek istiyorum demek, halkın doğrudan tercihini sandığa yansıtması demek.
Parti genel merkezlerince adeta aday olarak atananlar dışında başka tercihlerin de halka sunulması demek…
Bu düşüncelere katılmamak elde değil!
Dünya görüşü ne olursa olsun bu düşünce demokrasi yolunda ilerlememize katkı sağlar…
Yerel seçimler yaklaştıkça bilbord ve reklam panolarını aday adaylarının boy boy fotoğrafları kaplamaya başladı.
Biz bize posterlerimizi asıp biz bize her gün bakıp duruyoruz.!
Bir çoğunun posteri burada ama kendileri Ankara’da!
Ankara’da olmak zorundadırlar da…
Çünkü herkes biliyor ki aday olmanın anahtarı Ankara’da!
Genel merkezlerde. Hatta genel başkanlarda.
Anahtar halkta değil!
Herkes Ankara’da tanıdıklık veya yakınlık duyduğu birileri(!)nin göz kırpmasına göre pozisyon almaya çalışmaktadır.
Bu demokrasi mi şimdi!
Yerel seçimlerdeki aday belirleme yöntemlerini gördükçe insanın içinden “başkanımı ben seçmek istiyorum” diyesi geliyor!
Fakıbaba gibi birkaç istisnayı saymazsak genelde adaylar halkın değil genel merkezlerin ve vekillerin tercihi doğrultusunda belirleniyor.
Özellikle merkezin solunda olduğunu söyleyen burjuva partilerinde bu daha net bir şekilde genel başkanların ve yakın çevresinin hegemonyasında gerçekleşiyor…
Aslında sorun demokrasi sorunudur.
Çünkü sorun yerel seçimlerde adayların belirlenme yöntemiyle sınırlı değil! Sonrasında da devam ediyor.
Yani yerel yöneticiler seçildikten sonra da müdahale devam ediyor. Belediye başkanları, muhtarlar ve meclis üyelerinin politik olarak hiçbir yetkileri yok. İlde vali, ilçede kaymakam mülki amir olarak devleti temsil ediyor!
Atanmışlar seçilmişlerin önüne geçiyor. Protokollerdeki sıralamada da bu böyledir.
Anayasanın 127. maddesi mahalli idarelerin seçilmiş organları ve bu organların üyeleri herhangi bir soruşturma veya kovuşturma esnasında kesin hükme kadar İçişleri Bakanlığı tarafından uzaklaştırılabileceğini belirtmektedir.
Milletvekiline gelince dokunulmazlık, halkın oylarıyla gelen belediye başkanına dokunurluk!
Madem öyleyse herkese dokunulsun!
Milletvekili de belediye başkanı da herkes gibi varsa bir hatası hesabını versin!
Sadece politik değil ekonomik olarak da mahalli idareler merkezi yönetime bağımlıdır. İmar, çevre, yol, kaldırım gibi hizmetler için gözler hep hükümetin veya hükümete bağlı aracı kurumların para aktarmasındadır.
O yüzden iktidar partilerinden olan belediyelerin averajı her zaman artıdadır! Bu bir avantajdır bizim ülkemizde…
Dediğimiz gibi sorun aslında demokrasiyi kendi doğrularımız olarak algılamamızdan kaynaklanıyor.
Hangi partinin genel merkezine gidersen git en demokratik partinin kendileri olduğunu savunurlar. Yerel seçimlerde adaylarını en demokratik yöntemlerle kendileri seçmişlerdir!
Hepsinin söylediği doğrudur!
Doğrudur çünkü demokrasi anlayışları bu kadardır…