Bülent Okutan
23 Aralık 2008
Bu ülkede en ufak bir depremde niye önce kamuya ait binalar yan yatar, çöker ya da duvarları çatlar bilir misiniz?
Zaafiyetden…
Bu halk arasında, o binaları yapan müteahhitlerin malzemeden çalışı olarak yorumlanır ve es geçilir. Ama kazın ayağı hiç de öyle değildir. Ya da başka bir deyimle bu iş o kadar basit değildir. Ortada kesinlikle bir hırsızlık vardır. Ama teşvik ve sebep olmada sacın bir ayağını hükümetlerin tembelliği oluşturur. O ayağın oluşmasının en büyük sebebi ihale kanunlarının insan hayatına önem vermek adına, esnek olmayışıdır. Hükümetlerin üstün körü uygulamalarıdır.Olayın detayı çoğunuzun bilgisi ve ilgi alanı dışındadır buna eminim. Çünkü bu kadar gaile arasında kimse teferruatı bilmek zorunda da değildir, ilgilenmek mecburiyetinde de. Ama okuma zahmetinde olursanız bu gibi yazıları, bazen ne kadar ucuza gittiğimizi de anlarsınız diye düşünüyorum.
Bakın, diyelim Bingöl’ün bir ilçesinde ilgili bakanlık bir okul yapımını ihaleye çıkardı. Okulun yapılacağı arazi belli. Bir kısmı dürüst, onlarca müteahhitte işe talip oldu. Ardından işi en fazla kırımı yapan üstlendi.
İmzalanan protokolun ardından inşaat başlar. Önce temelden tabi. Temel derinliği için sözde incelenmiş arazi yapısına göre bir Paçal saptanır. Müteahhit dilinde Paçal olan kelimenin karşılığı standarttır. Yani temel derinliğinin ne olacağı. Şartnamede en az bir metre denmişse binayı o bir metrelik temel kazısının üstüne konduracağınız anlamına gelir bu. Kazdınız bir metreyi ve sert zemine ulaşamadınız, hatta bir su yükseltisi ile karşılaştınız. Burada iki arada bir deredesinizdir. Namusluysanız kazmaya devam eder binayı sağlam temele oturtursunuz, değilseniz geleceğin mezarının üstünü kapatıp yukardaki hafriyata yönelirsiniz. Az namuslu olanlar masum hırsızlıkları ise yukarda yapmaya başlar. Devlet bu işte kullanacağınız demirin ton fiyatına aynı şartnamede bir birim fiyat koymuştur. Atıyorum kilosu bir lira gibi. Ama piyasada demir yoktur. Bulabildiğinizde birbuçuk liradandır. Demirden,boyadan, ahşaptan, fayanstan kırpılarak zarar kurtarılmaya çalışılır. Bu o işten beş kuruş kazanmak için bir çalma yöntemidir. Ama aşağıda üçkağıda başlayanlar, bu işe yukarda da devam edince bu namussuzluğun dik alası olur.
İnsan hayatına önem veren ve temelde dürüst davranan müteahhitlerin yaptığı binalar depremden fazla zarar görmez. Bilemediniz en fazla duvarları çatlar, sıvaları dökülür. Diğerlerinin diktiği yapıların sonunu yazmama gerek var mı?
Peki bunun önü nasıl alınır?
Çok basit. Bina yapılmadan önce ilgili devlet birimleri çalıştırılarak. Yani ön etüd, sondaj vs’ler gibi. O vesaireler şunlardır;
Önce binanın kondurulacağı araziye sondaj yapılır. Temel için derinlik saptanır. Müteahhidin ne kadar kazacağı belirlenir. Ona göre şartname hazırlanıp işe de fiyat biçilir. Aşağıda çok büyük bir sorun varsa, dev mağaralar, su yatağı gibi, Fore Kazık denen sert zemine kadar dayandırılmış destekler sağlanır. Bunu ya devlet yapar müteahhite araziyi öyle sunar, ya da üstlenici firmaya bildirir, yapması karşılığında ilave ödemede bulunur.
Niye?
O okul binasını kullanacak çocuklarımızın hayatını garantiye almak için. Peki benim dile getirdiğim önlemler, kurallar bu ülkede uygulanıyor mu?
Hayır.
Yazımda insan hayatına duyarsızlığa örnek teşkil eden bu örneği niye verdim dersiniz? Çok basit çünkü bu ülke de peynir gemileri lafla yürüyor. Realite ile değil. Artık laf ola beri gele deyimi neredeyse ‘Ölüm ola beri geleye’ dönüşmüş.
Usule aykırı temelden çürük bu binalar ardından balonların uçurulduğu, havai fişeklerin patlatıldığı törenlerle, hizmete sokuluyor. O havai fişekler patlarken kimse bu yapıların dibine konmuş patlamaya hazır dinamitleri görmüyor ya da görmezden geliyor.
Ve ben şu yer yuvarlağında İnsan hayatına bu kadar duyarsız kuralların hüküm sürdüğü kaç ülke var diye de merak ediyorum.
Yukarda açıkladığım negatifliğe göz yuman aynı zihniyet, şimdi ciğerlerimizi paralamaya çalışıyor. Oy avcılığı uğruna en adi, en ucuz kömürü garip gurebanın ısınması adına beleş dağıtıyor. Bedava alınmadığı halde!
Dünya hava kirliliği ile savaşta, güneş enerjisine, doğalgaza, sıcak termal kaynaklara yönelirken koca bir ülkenin masmavi semaları kararıyor, milyonlarca ciğer gibi.
Bunu gazetesinin manşetine taşıyan medya patronuna ise Başbakan Bursa’dan sesleniyor. Gelsin o gazetenin sahibi kirli hava fotoğrafının çekildiği yere gidelim, olayı yalanlıyayım deme iddiasında bulunuyor.
Bende o kömürleri, daha doğrusu Bedava Zehirleri dağıtan hükümetin başına sesleniyorum.
-Hiçbir yere gitmenize gerek yok Sayın Başbakan. Sadece bulunduğunuz yerde yukarıya çevirin gözü. Küçük hesaplar yüzünden artık bu ülkede ‘Deniz gibi değil gökyüzü’