Cüneyt Gökçe
24 Ekim 2008
İnsanoğlunu yeryüzüne yerleştiren Yüce Yaratıcı; onları, birbirlerine muhtaç olacak şekilde donatmıştır. Başka bir deyimle; hiç kimse yaşadığı hayaç süresince ihtiyaç duyacağı tüm gereksinimlerini kendi kendine ve tek başına karşılayabilecek özellikte değildir. Yani, insanlar birbirlerine; hepsi de, Allah’a muhtaç olarak şekillendirilmişlerdir.
Özellikle asgarî değil azamî müşterekleri olan insanlar için bu durum daha da can alıcı bir biçimde ortaya çıkar. Aynı ülkeyi, aynı çevreyi, aynı bölgeyi ve aynı yöreyi paylaşanlar, hiç kuşkusuz bir birlerine daha yakın oldukları gibi birbirlerinin değerini daha fazla bilmek zorundadırlar.
Bilhassa Yaratıcıları, peygamberleri, kıbleleri ve moral değerleri aynı olan kişilerin bu müşterekliğe gölge düşürecek tavır ve hareket sergilemelerini anlamak mümkün değildir.
Hatta şunu da ifade etmek mümkündür ki, “insan” olma noktasındaki ortaklık bile olağan üstü bir bağdır. Farklı inançlara sahip olmak karşılıklı saygıya engel değildir ve olmamalıdır. Herkes kendi inancına sahip olarak, ortak düşmana karşı pek âlâ ortak hedef ve projeler belirleyebilir.
Ancak beraber yaşayan bireylerin “huzurlu” yaşamasından “huzursuzluk” duyan bir takım şer güçler, bazen çok ufak ve detay ayrıntıları; üstelik mükemmel bir zenginlik sayılabilecek bir takım farklılıkları, “asıl” unsur kabul ederek insanları birbirlerine düşürme ve düşman yapma çabası içerisine girerler. Çünkü huzur ortamı onları huzursuz etmiştir. Ayrıca huzur ortamından nemalanamayacağını bilen bu fesat şebekerleri, puslu ve sisli ortamlardan yararlanarak menhus emellerini gerçekleştirmeye çalışırlar.
Kötülük teorisyen ve uygulayıcıları bazen faklı dinlerde olmayı nazara vererek insanların birbirlerine düşman olması gerektiğini savunurlar ve bu uğurda korkunç çaba sarf ederler. Bazen de birer yorum ve zenginlikten ibaret olan değişik mezheplere mensup olmayı ayrılık unsuru olarak gösterip mensuplarını birbirleriyle kanlı bıçaklı düşamanlar haline getirirler.
Kimi vakit de bu şer güçler, Yüce Yaratıcı’nın büyüklüğüne delil olan farklı renk ve ırklara mensup olma meselesini, fitnelerinin ana teması yaparlar. Bütünüyle İlahî kudretin eseri olan bu güzellik ve farklılık o denli problem haline getirilir ki, kimi renk ve coğrafya mensupları, karşı renk ve coğrafyalardan daha üstün olduklarına inandırılırlar. Sonuçta ırk çatışmaları, kabile düşmanlıkları, aşiret kavgaları, din-mezhep kargaşaları bu şer güçler için düğün-seyran olur. Bu menhus güç, bazen ticaretini bazen siyasetini bazen de her ikisini bu sisli ortamda mükemmel yürüterek kesesini-kasasını dolduruverir. Karşıkarşıya getirdiği kardeşleri çatıştırmaktan da acayip zevk duyar.
Unutmayalım ki, görüş ve düşüncemiz ne olursa olsun, sonuçta hepimiz kardeşiz. Birbirimize muhtacız. Birbirimizi yok sayma ve görmeme lüksüne sahip değiliz. Asgarî değil azamî müşterekliklerimiz vardır. Yani ortak noktalarımız ufak-tefek şeyler değil; çok ciddi ve muazzam noktalardır. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Kötü emellerini üzerimizde gerçekleştirmeye çalışan ve bizim üzerimizde hesabını-kitabını yapan kötü niyetlilerin farkında olalım.
Uzaktan kumandalı oyunlara gelmemek için: Aman dikkat!