Reşat Kızılateş
6 Mart 2008
Medya etiği denen kavram ülkemize uğramamış galiba!
Nedir bu medya etiği!?
Medya etiği dürüstlük demektir, doğruluk ve doğru habercilik demektir.
Bir olayı dozunda haber yapmaktır. Bir habere olması gerektiği kadar anlam yüklemektir.
Ne çok abartı ne çok görmezlikten gelme yani…
Bütün dünya son on günde Ortadoğu’da iki önemli olaya şahit oldu. Birincisi Türkiye’nin Kuzey Irak Operasyonu (operasyondan dönüşü de diyebiliriz.), diğeri ısrail’in Gazze’deki kanlı operasyonu.
Bir taraftan Kuzey Irak operasyonunda basının düştüğü ofsayt diğer taraftan ısrail saldırıları sonucunda hayatını kaybeden yüzün üzerindeki Filistinlilerle ilgili haberlerin ulusal basınımızda büyük bir kesiminde son sıralarda yer alması…
Askerin üçte ikisinin Kuzey Irak’tan çekildiği bir sırada hala Kandil’e doğru yol aldığımızı manşet yapan gazete grubunun televizyonu ısrail’in bu katliamını ‘seyar satıcıları kovalayan zabıtalar’ haberinden sonra vermesi çok garipti doğrusu…
Zaho-Çukurca-Habur-Ankara’dan canlı ama basma kalıp görüntüler yayınlayan aynı basın geçmişte de Kardak’ta neredeyse Yunanistanla savaşa yol açacaktı…
Aynı basın ana haber bültenlerinin üçte ikisini yıllarca magazinle doldurdu!
Bilmem hangi manken hapşırdı!
Hangi dizide kim rol aldı!
Hangi futbolcu kiminle barda görüldü türünden haberleri az mı izledik toplumca…
17 Aralık 2004’te Başbakan Sayın Erdoğan Brüksel’de Türkiye’nin AB yolundaki en önemli dönemeci olan görüşmelere katılırken, sabahlara kadar Kopenhag Kriterleri tartışılırken, elin televizyonları sabahlara kadar canlı yayınla olayı duyururken bizim televizyonlarımız o gece BBG evinde gelin adayları ile ilgili Semra Hanım Kriterlerini yayınladı sabahlara kadar.
Hem de izlenme rekorları kırarak…(Arz talep meselesi!!!)
Gelelim ofsayt pozisyonuna!
Türkiye’deki bir kısım ulusal basının geçen hafta içine düştüğü komiklik “gülsem mi, ağlasam mı” türünden basma kalıp bir basiretsizlik örneğine dönüştü. Bize anlatılan masallarla bizi uyuturken meğer kendileri de uyuyakalmış!
Bir kısım medya hala aynı uykuda ve ordunun Kuzey Irak’taki operasyondan döndüğünün farkında değil!
Askerler geri dönmeye başladıktan neredeyse bir gün sonra dördüncü gücün bazı organları Kandil’e doğru ilerlediğimizi manşet yapıyordu. 15-
Psikolojik savaş olur da bu kadar olamaz. Bu kadar abartı gereksiz ve yanıltıcı olmuştur. Savaşın bizzat içinde olan insanlar ve kurumlar bile olayı bu kadar abartmamışlardır. Tam tersine Genelkurmay az ve öz açıklamalarla kamuoyunu günlük olarak bilgilendirmiştir…
Sırtlarında 30-40 kiloluk ağırlıkla zor kış şartlarında dağlara tırpanan gencecik askerlerin hangi şartlarda ilerlediklerini, nasıl mücadele ettiklerini anlatacaklarına her gün aslı astarı olmayan başka bir senaryo ile insanları ekran başına çekmeye çalıştılar…
Öyle bir noktaya gelindi ki askerin geri dönüşü toplumda bir hayal kırıklığı ve şok etkisi yarattı.
Zaten harekat önceden planlanmış, hangi şartlarda geri dönüleceği önceden düşünülmüş, normal şartlarda operasyonun sınırlı olacağı askerlerce dile getirilmişti.
Yani bu kadar abartma niye!?
Bu kadar boşboğazlık kime ne fayda getirdi..
Tam tersine bir güvensizlik ve belirsizlik atmosferi oluştu toplumda.
Ahmet Altan’ın Mehmet Barlas’tan aktardığı bir espri, yalan haber yapan basına tam bir kalıp!
Gazetenin biri yeni binasına taşınacağını haber yapıyor.
Sonra taşınmıyor!
Mehmet Barlas “kendileri hakkında bile doğru haber yazamıyorlar!” diyor.
…
Ulusal basının önemli bir bölümü evrensel basın ilkeleri ve medya etiğini gözardı etmemeli ve doğru haber yaparak toplumun hassasiyetlerini önemsemelidir…