Yaşar Akyol
5 Aralık 2007
1980 öncesi insana ve ülkeye ilişkin endişelerini dile getiren, buna farklı kulvarda çözüm arayan kentin gençliği ihtilal sonrasında bellek yitimi ile tanıştı. Geçmişe ait ne varsa bir bir yıkıldı… Siyasal düşünceleri nedeniyle çoğu, hazan yaprakları gibi sağa sola savruldu. ınanmak, ağır bir yüktü omuzlarda…
Umutsuzdu ve umutsuzluğu, teknik buluşlarla el ele verip bireyin değişimini hızlandırdı. Gençlik, yılgınlığını yaratan, maddenin dünyasında giderek kendine yeni kaynaklar buldu, bu kaynakları çoğalttı, yeni yaşam alanları/ anlayışları yarattı.
Bilimsel ve teknik gelişmeler sınırsız bir dünya sundu insana. Bu hızlı değişim karşısında geçmişini/düşüncelerini sorgulama gerekliliği duyan çoğu akıl, gerçekliğin bilinen boyutlarının dışında bir dünyanın da var olabileceğini düşünmeye başladı.
Görsel iletişimin hızı, bireylere ülkenin sınırları aşma yeteneği kazandırdı. Florida kıyılarını ve Amerikalı genç kızların iri göğüslerini Firardaki Acun, ince ayrıntısına kadar ulaştırdı.
Urfa’nın bir dağ köyünde kumandaya basıyorsunuz. ışte Paris… Seın nehri ağır akıyor. ınsan artık kendini dünyanın her ülkesinde, o ülke diliyle tanımlıyor.
Gençlik yıllarımızın vazgeçilmez gerçekleri, düşünsel dünyaları hızla değişti.”Her şeyin ve her amacın denenmeye değer olduğu” değeri öne çıktı.
Tarihi ve fantastik romanlar, gençliğe yeni bir geçmiş, hayal edilen bir güç ve arzulanan bir gelecek sundu. Kentin gençliği yeni değerleriyle bütünleşip bir “aylak” olmaya yönelince yeni değerleri doğdu:“Çalışmadan kazanmak”, “ düşünmeden yaşamak”,“ üretmeden tüketmek”… Evet, artık onu en mutlu kılacak duygudur tüketmek.
ınsanımıza sunulan sanal gerçeklik, yaşamın gerçeklerinden yola çıktı, yaşamın gerçeğini parçalamaya hatta bu gerçekliği yok etmeye yöneldi.
Medya, karmaşıklaşan, uçlara giden bir toplumsal yapı yaratmak için bitmek bilmeyen bir tüketim kültürünün bombardımanı altında bıraktı insanı. Mekanlar durmaksızın değiştirildi. Evler, arabalar her gün yeniden üretildi / tüketildi.
Gençliğe öğretilen neydi: Çağın mutlu olma yolu, tüketmektir. ınsan tükettiği kadar vardır. Tüketmenin yolu ise paraya sahip olmaktır.
Ne yapmalı?
Tüketim çılgınlığı sevgi dünyasını da vurdu. Eskinin ince aşkları yerini sürekli sevgiyi tüketen bir bedene ve bedene yaslandıkça tükenen bir ruha bıraktı.
ınsan olmaması gereken bir durakta durmakla trajik yaşamını başlattı. Böyle bir dünyada yaşamak, her şeye rağmen tüketmeyi sürdürmek, başka dünyaların değerlerini yaşatmaya/ yaşamaya çalışmak insanın bedenini ve ruhunu tüketti.
Sıkıntı ve doyumsuzluk başladı.
Yapı bozuldu, kavramlara insanımız farklı anlamlar yükleyince toplumsal alanda bireylerin iletişimi koptu. Artık konuşanların konuşması sadece kendi dünyasında anlamlı ve o dünyada kişinin kendisinden başka kimse yok.
Çağımızda kentimizin insanı hiçbir düşünsel birlikteliği gözetmeden bir araya gelebiliyor. Dinmeyen bir kayıtsızlıkla… Değerleri değersizleştirme çılgınlığı aldı başını gidiyor. ılkesizlik, nedensizlik, tutarsızlık tüm saldırganlığıyla sürüyor.
Yaşamı bir oyun sayan, içe dönük, karamsar bireylerin sayısı artıyor.
Ne yapmalı?