Av. İzzet Doğan
26 Ekim 2021
1960’lı yıllarda ilk kez Avrupa gezisine çıkan öğretmenimiz; “Bir restoranda ekmek yiyenleri görünce, onların Türk olduklarını anlarım” demişti. Çünkü yoksulluğun fazla olduğu ülkelerde ekmek en temel besin maddesidir. İnsanların gelir düzeyi yükselince tek yönlü karbonhidrat ağırlıklı tarımsal ürünler yerine daha sağlıklı gıdalar tükettikleri görülmektedir. Ayrıca beyaz undan yapılan ekmek yerine besleyici özelliği daha fazla olan tam buğday ve kepekli ekmek öneriliyor.
Bizi kıskanan Almanya’da 3000’nin üzerinde ekmek çeşidi olduğu biliniyor ve bu çeşitlerden en çok tanınanı “Pumpernickel” adlı çavdar ekmeği.
Şimdi İstanbul’da fırıncılar yine zam istiyorlar. Hatta bazı yerlerde fırıncılar Valilik ve İstanbul Ticaret Odası’nın kararını beklemeden ekmeği 2,5 liradan satmaya başlamışlar.
Medyada “Ekmeğimizle Oynamayın” diye haberler yapılıyor.
Fırıncılar ise un fiyatları, enerji maliyetleri artı zam yapmak zorundayız diyorlar. Gramajı azaltarak zam yapanlarda var. 2016 yılında 300 gram olan beyaz ekmek gramajı 2017 yılında 250 grama düşürülmüş şimdide 200 gram olma yolunda!
Fakat yalnız ekmekte değil tüm tüketim mallarında artışların önüne geçilemiyor.Her gün sebze ve meyvenin, etin, sütün raflarda artan fiyatları karşısında “Mutfakta yangın var” diye yakınan tüketicinin sesine kulak vermek zorunlu. Çünkü tüketici haklı olarak isyan halinde. Zorunlu gıda maddelerinin fiyatları bile el yakıyor.
Ben ekonomist değilim ama tüketicinin isyan ettiği yerde üreticinin kazancından memnun olması gerekmez mi?
Hayır üreticide memnun değil.
“Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey” demişti Oktay Akbal. Ne kadar doğru.
Peki yalnızca fırıncılar mı ekmeğimizle oynuyor, ekmeğimizi küçültüyor.
Daha 15 gün kadar önce 8.2 TL olan dolar kuru, faizlerin 200 artırılması ile 9.6TL, Euro’da 11 TL civarına yükseldi.
Komşu Bulgaristan vatandaşları paraları bize göre çok değerli diye alışverişlerini Türkiye’ye komşu ilçelerimizden yapıyorlar. Taşınmazlar dahil Türkiye’den alışveriş yapmak yabancılar için çok kazançlı.
Ulusal para ile tasarruf yapanlar zarar ederken, tasarruflarını yabancı para üzerinden, yapanlar kazanıyor!
Sabit gelirlinin, emeklinin, tüketicinin alım gücü ve ekmeği küçülmedi mi?
Döviz kurundaki artış tüm sektörleri ve üreticileri etkilemiyor mu?
Tarım sektöründe üreticiler için döviz artışı demek, gübre, zirai ilaçlar, mazot, traktör gibi kalemlerdeki fiyatların artması sonucunu doğurur. Geçen yıla göre gübre fiyatları yüzde 100’den fazla artığı gibi tohum fiyatlarında da artış yüzde 50’yi geçmiş durumda. Tarımsal alanda sulamada kullanılan elektrik fiyatlarıda artmakta ve çiftçinin canını yakmaktadır.
Yani hem üreten üreticinin ve hem de tüketen tüketicinin canının yandığı acı bir gerçek.
Ayrıca, bir ürün tarladan pazara veya markete gelinceye kadar çok zamlanıyor ve bu zam da tüketiciye çekemeyeceği ağır bir yük olarak yansıyor.
Aracıların, stokçuların neden oldukları fiyat makası daralmadıkça ne üretici kazanabiliyor ve nede tüketici bütçesine uygun alışveriş yapabiliyor!
Tahıl, sebze, meyve yanında zaten etin, balığın, fındığın, fıstığın, cevizin, bademin yanından bile geçmek her bütçeye göre değil.
“Önce ekmekler bozuldu sonra her şey”.
Bozulma yalnız ekonomik bakımdan değil.
Bazı gıda teröristleri ekmeği beyazlaştırmak ve bayatlamasını önlemek için kimyasal kullanıyorlar. Beyaz ekmeği gıda boyaları kullanarak kepekli ekmek haline getiriyorlar. Yediğimiz gıdaların bazıları zehir saçıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2021 yılı Gıda Sistemleri Zirvesi raporlarına göre dünyada 10 kişiden 1’i her yıl gıda kaynaklı hastalıklardan etkileniyor. Özellikle beş yaşın altındaki çocuklar, yüksek risk altında bulunuyor. Özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde, gıda güvenliğinin halk sağlığı için bir öncelik olması gerektiği vurgulanıyor.