Bülent Okutan
10 Temmuz 2008
şanlıurfa GAP ile kabuğunu kırmaya başladı. Mozaikler kenti ilimizde gün yüzüne çıkanlar sadece Haleplibahçe’dekiler değil. Artık başka mozaiklerde var bu şehrimizde gözümüze gönlümüze hoş gelen.
Çok değil on yıl kadar önce Ulusal basında çalışan ve Urfa’nın gelişen, modernleşen yüzünü resmetmeye gelen dostlarım olurdu. Onları alıp gençlerimizin saz ile birlikte gitarda çalıp dinleti sundukları kafelere götürür, Yenişehir’i gezdirirdim.
Uzun yıllar da çeşitli basın kuruluşlarında muhabir olarak çalıştım. Ama hiç Fotoğraf makinemin olduğu çantaya puşu (*) koymadım. Fakat şanlıurfa ile ilgili gelişmeleri aktarmaya çalışan ilkellik-modernlik ikilemini kendilerine ölçü alan bir çok gazeteci! hemşerim o puşuyu çantalarından eksik etmediler. Bir yeniliğin şanlıurfa’ya gelmesi yolunda yaptıkları haberi süslemek için o puşuyu kullandılar. Türkiye o nedenle Urfa’yı puşulu balerinler, puşulu tenisçiler, puşulu bowlingciler hatta puşulu kardan adamlarla tanıdı. Bu kente gelen Yerli turistler de, ilk olarak kendilerine bir puşu satın alıp, halkın arasına öyle karıştılar. Halen de kentte başında puşu takılı sekiz on kişilik bir grup görürseniz bilin ki onlar Urfalı değil, Yerli Turistlerimizdir. Bizimle uzaktan yakından alakaları yoktur.
Ben kentin modernleşen yüzünü keyifle izlerken, en çok gençlerimizi alkışlıyorum.
Nereden nereye?…..
Akşam saatlerinde Atatürk Bulvarı’nda yaptığım yürüyüşlerde, geleceğimiz olan o genç bedenler sağımdan solumdan geçiyor. Genç kızlarımız yürüyor, omuzlarına asılı sazlarla, delikanlılar gitarlarla. ıki çift karşılıklı geliyor Erkek! Sanat Okulu’nun önünde. Biri sırtında sazı olan kız arkadaşının omzuna elini atmış jöleli saçlı kapri pantolonlu bir Urfa genci, diğeri Alman Kadifesi yöresel giysi içinde, burnu hızmalı, elleri döğmeli henüz yeni evli karısının ellerini avuçlarının içine almış gencecik şalvarlı bir başka Urfa genci.
Tablo yüzüme gülümseme yayıyor. ışte Urfam bu diyorum.
Aklıma bu konuda yapılmış daha doğrusu üretilmiş espriler geliyor. Hani o iki Urfalı gencin geçmişte, aynı kaldırımlarda yürürken aralarında geçen konuşma gibi.
Bilirsiniz. Ağır ağbi iki gencimiz Bulvarda dolaşırken, köşeden bir genç kız döner caddeye. Bizimkilerden biri atılır. Platonik aşıktır;
-‘Geleni gördimi?’
-He
-Davamdır (**)
-Va, o bilimi?
-Delimisen belli edermiyem?
ışte o Urfa bugün modern yüzü ile gülümsemektedir ülkeye. Gelenler beklemedikleri tablolarla karşılaşıp, bu toprakların öteki Türkiye olmadığının farkına varmakta, ilk köşe başında kafalarına geçirdikleri puşuyu çıkarıp, valizlerine tıkmaktadırlar, çantalarında puşu taşıyan gazeteci tayfasının, oyununa gelmenin ezikliği ile.
Az yukarda ki düzmece hikâyeyi size anlatırken, aklıma yaşanmış gerçek bir olay geldi. Aynı durumun çok değişik bir versiyonu.
Yine yıllar önce Sarayönü’nde bir otelin resepsiyoncusu, platonik aşk yaşamaya başlamış. Kız ne zaman çarşıya inse aşığımız işi kârı bırakır peşinden gidermiş. Tabi en az yüz metre geriden. Ne zamanki kız evlerinin olduğu binaya girermiş, bizimki de otele dönermiş.
Bu böyle, kız olaydan bihaber aylarca devam etmiş. Bir gün kız olayı fark etmiş. Dikkat edince takip olayının farkına varmış. Günlerden bir gün eve dönerken köşeyi dönüp beklemeye başlamış. Bizim platonik nefes nefese köşeyi dönünce, kızı, elleri belinde burnundan solur vaziyette karşısında buluvermiş.
Kız açmış ağzını, yummuş gözünü;
-Sen manyak mısın ne zamandır beni izliyorsun? Seni tanımam bilmem, ne istiyorsun benden, amacın ne? Diye bağırmış.
Bizim platonik aşık şaşkın ve ürkek dinlemiş. Yapacak bir şey yok, kız haklı.
Sağ eli ile çenesini avuçlayıp, savunmasını yapmış;
-Va şimdi bölemi olduk?
Neyse tüm bunlar işin esprisi. Ama gerçek olan kabuğumuzu kırdığımızdır, çağı yakaladığımızdır. Özellikle pırıl pırıl gençlerimizle. ‘Va şimdi böyle mi oldunuz’ diye soranlara en güzel cevabı onlar veriyor, dimdik, asi duruşlarıyla.
Yürüyün caddelerde Urfalı gençler düne inat. Sırtınızda sazlar, gitarlar, ayaklarınızda kapriler şalvarlarla. Sizleri çok seviyor, takdir ediyorum. Bu şehirde, GAP’ta, yarınlarda sizindir.
*Puşu : Kırsal kesimde yaşayan erkeklerimizin başa bağladığı örtü.
**Dava : Sevgili