Bülent Okutan
22 Şubat 2008
1970’li yılların Karaoğlan’ı Bülent Ecevit’in ismi, Güneydoğuda farklı anılıyordu. O Köykentler kuracak, Toprak Reformu yapacaktı. Aradan neredeyse kırk yıl geçti. Köykentler hayata geçmedi ama Reform sayesinde binlerce insan, aile toprak sahibi oldu.
Reform feodaliteyi yıkamasa da kendi çapında mini bir devrimdi.
Ardından GAP gündeme geldi o yıllarda. Tarımda ikinci bir devrim harekatı yani. Onu da devlet sundu yörenin insanlarına. Biraz da Fırat.
Yani doğa…
Yıllar geçti. Ezeli rüya hakikat oldu. Bakir Harran toprağı binlerce yıllık özlemi olan Fırat’ın sularını kucakladı.
Sıra meyve almaya gelmişti. Ama bir türlü mutlu sona ulaşılamadı. Nasrettin Hoca’nın fıkrasında olduğu gibi, un, şeker hazırdı, helva ne hazırlanabiliyor, ne de yenebiliyordu.
Aslında o helva hazırdı bir yerlerde ve millet götürüyordu malı. Gaziantep gibi.
Dar ufuklu bizler ise ağzımızın suyu akarak helvayı yapıp yiyenleri izliyorduk.
O dar ufkumuzda geçtiğimiz günlerde bulutlar belirdi hızla yaklaşan. Gökyüzü önce griye, sonra sarıya büründü. Ardından gürleyip yağmaya başladı. şakır şakır.
Leke bırakan bir yağmurdu. Damlalarda sarımtırak. GAP Toprak Su ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr. Abdulkadir Sürücü olaya el koydu ve garabeti incelemeye geçti.
Alınan ilk sonuçlar ilginçti. Yağan, yağmurla karışık toprak değil, gübreydi, namı diğer .ok!…
Bir bu eksikti. Başımıza o da gelmişti.
Toprak, su zaten sunulmuştu bize. Bir gübre eksikti. O da gökten yağmıştı. şimdi ben bir yerlerden, gaipten gelecek sesler bekliyorum ;
‘DAHA NE ıSTıYORSUNUZZZZZZ’ gibisinden…
Umarım artık uyanırız. Yine de uyanamazsak başımıza bu sefer ne yağar onu kestiremiyorum… Daha doğrusu söylemek istemiyorum….