Bülent Okutan
14 Mart 2007
Belediyenin dolayısı ile Fakıbaba’nın mimarı olduğu Köprülü Kavşakları bu sütunlarda en çok öven ve gerekliliğine dikkat çeken benimdir. Bazı densizler çıkıp bunun erken bir yatırım olduğunu belirtirken, ben ne kadar geç kalındığını vurgulamıştım hep. Ama bu kentte ne yazık ki adamı, hep bazı şeyleri savunduğuna, söylediğine bazen bin pişman ederler. Bende öyle olup o pozisyona düştüm. ışin kötü yanı sonuna kadar da haklılar. Ben projenin gerekliliğinden bahsederken, Belediyenin söz verilen zaman dilimi içinde bunu bitirdiğini de onların övünçlerine eklemiştim. Yani tabiri caizse Belediyecilerin kılıcını çekmiştim. Altı ayda bitecekti. Bittiği belirtilip tüm basın çağrıldığında ise yoğundum gidemedim. Eh nasılsa bitmiştir diye düşünmedim de değil. Arası bir hafta geçti gittim. Aracımla alt geçide girip otogarın oradan keyifle çıkacaktım. Ne girebildim, ne de çıkabildim. Diğer tarafa gittim, yani Sırrın’a. Sen misin giden? Altı alçak otomun her çukura girişinde, altını vuruşunda yüreğim cız etti, kendime küfrettim. Günler günleri izledi. Araya haftalar girdi. Köprülü kavşakların üstünde, bittiği denen gün, sırıtarak belediyecilerin poz verdiği o anın ardından neredeyse bir ay geçti. Hala ortada bir şey yok. Önceki gün yine gittim. Yine kırmızı-beyaz çizgili şeritlerle kapalı yollar ve sıkışık bir trafik hakimdi . Kavşakların üstündeki çevre düzenlemesi ise kahverengi öbek öbek topraklardaki beş on bitki soğanından öte geçememişti. Birilerine güvendiğim için kendimi tufaya gelmiş hissettim. Yıllar önce de ızmir’de Üniversite öğrencisi iken bir lokanta keşfetmiştik Urfalı arkadaşlarla. Kredili bir lokanta idi. Aydan aya hesap ödeniyordu. Utana sıkıla gittik. Patron kasada oturuyordu. Kendimizi tanıttık. Okullarımızı, ev adreslerimizi beyan edip aydan aya ödeme talebimizi ilettik. Kabul edildi. Ben kendi namıma iki yıl orada yemek yedim ve karnımı doyurup okudum. Hiç borcumu aksatmadım. Buna en büyük etken ise şuydu ; ılk gün lokantanın sahibi bana ödememi hangi gün yapabileceğimi sormuştu. O zamanlar bankaların on-line sistemleri de yoktu, bankamatiklerde. Harçlıklarımız PTT havalesi ile on günde gelirdi. ‘Aybaşında öderim deyince ikinci soruyla karşılaştım. Ne gün diye? Ayın onunu bulur deyiverdim. On beşinde ödersin dedi şükrü usta. Ve ben hep on beşinden önce hesabımı o gelen aylar boyunca ödedim ama aksatmadan. Sonra o lokanta kapandı. şükrü Usta bir konfeksiyon açtı. Yıllarca dostluğumuz sürdü. O bizi doyurmuş, biz de tok karnımızla okumuştuk. Ve onu hiç aldatmamıştık. Bize sunduğu beş günlük opsiyonun altında ezilmiştik çünkü. Biz üç-beş kişiydik. şimdi koca bir şehre yanlış tarih verenleri gördükçe, politikanın buza yazı yazmakla, ne kadar eş değer olduğunu daha iyi kavrar oldum. Bilmem anlatabildim mi ? Umarım önümüzde ki ikinci altı ayda bu kavşaklar noksansız olarak hizmete açılır.