Bülent Okutan
7 Şubat 2007
Değerli meslektaşım Kemal Kapaklı zaman zaman bir cemiyet başkanı olarak önemli değerleri sahiplenir, çıkış yapar. Son sert çıkışı ilgimi çekti. Onu yakinen izlerim. Taa 1974’ten bu yana. O gazeteciliği okurken ben bir kolej öğrencisiydim ve tesadüftür aynı coğrafyanın, aynı semtinde iki sokak ara ile beraberdik. Ben gri pantolonum, lacivert ceketim ile kolej eğitimi alırken, o ızmir’in Güzelyalı semtinde tahsilini yaptığı gazeteciliğin, tüm fiziki özelliklerini taşıyan bir ağabeyimdi. Sonrasında yanında görev yapıp piştiği rahmetli babam onun ağabeyi oldu ve şimdi hala o benim ağabeyim. Kemal Kapaklı’nın tepkisi çekimleri yeni başlanan bir TV dizisi ile ilgiliydi. Yerli dizileri hiç sevmem ve izlemem. Hatta bir gün Antepli bir meslektaşımın MSN diye tabir edilen chat programındaki resmi dikkatimi çekmişti. O dostum Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen ve bir üçüncü şahısla yanyana çekilmiş fotosunu koymuştu çerçeveye. “Ahmet bu kim?” diye sormuş, sorduğuma Ahmet tarafından bin pişman edilmiştim. Yanıtı sertti: “Sen uzayda mı yaşıyorsun. Yuh!” demişti. Ne bileyim. Israrla sorumu tekrarlamıştım. “Yahu bilmiyorum, kim bu arkadaş” demiştim. “Polat Alemdar” diye bir yanıt vermişti. Ben Polat Alemdar’ın önemini, kim olduğunu sonradan öğrendim. Ama diziyi izlediğimden falan değil. Ülkeye bu tipin kazandırdığı ağır ağbilerin, yaptığı icraatların, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine yansımasından. Ve sokaklarda omuzunuza çarpmak için üstünüze gelen, siyah takım elbiseli, beyaz gömlekli gezen gençlerin çokluğundan. Hoş şimdilerde bu muhterem ve ekibi Kurtlar Vadisi Terör diye bir şeyler hazırlamışlar. Onu bekliyoruz milletce. Umarım bu dizi yayına girdikten sonra, Karadeniz’in bir ilçesinde, bir tekel bayisinde “Cigare bı de mı” diyen bir gencimiz, yanında bulunan yine siyah takım elbiseli, beyaz gömlekli bir Polat tarafından bacağından bıçaklanmaz. Konuyu saptırmayalım. Kapaklı’nın ve şanlıurfa’da ki bir çok duyarlı insanın tepkileri çekimleri yeni başlayan TV dizisi üzerineydi. Ve bence sonuna kadar haklıydılar. Çünkü konu sapkındı. Adı töre olan alnımıza yazılmış değil, kazınmış illetin sapıkça, hem de ileri sapkınlıkla işlendiği türden bir TV dizisiydi. Takip ettiğim kadarı ile bir ağanın, sığınması bir genç kızı becermesi, sonrasında kızın becerildiği için öldürülmesi vs gibi bir temayı içeriyordu. Yahu becerileni becermek neyin erkekliği Allah aşkına. Beceren dururken. Ama beceren ağa ya! Ağalarda becerme yetkisine sahip ya! Burada esas becerileni sormaya gerek yok!… Bu şehir 1950’lerden beri bir platodur. Yedinci sanat sinema için doğal bir platodur. Nuri Sesigüzel’den tutunda, Erkek Ali filminde ki Eşref Kolçak’a kadar bir çok ünlümüz gelmiş, karış karış şanlıurfa’yı özümsemiş, beyaz perdeye taşımıştır. Ama ne zamanki bu kent beyaz perde değilde, beyaz cama taşınmıştır, o zaman kazın ayağı başka olmuştur. Fatma Girik’in başrolünü oynadığı Gurbet Kadını dizisini anımsarsınız. Hani şu hanımağanın, jandarmalara, fettan fettan, elini beline dayayıp hesap sorduğu diziyi. Hani Amerikan Mohikan kızılderilileri ile Aztek kadınlarının bile yüzünde görmediğimiz türden dövmelerin, bizim karıların yüzünde yer aldığı diziyi. Biz Urfalılar olarak o diziyi baştan sona izledik. Ama kendimizi arayıp bulmak adına. Ne yazık ki bulamadık. Diziyi çekenleri arayıp sorgulamak istedik, ama onlar aylarca Polisevi’nde konakladıktan sonra, çoktan işlerini tamamlayıp gitmişlerdi. şimdi yine birileri gelmiş. Burada bir şeyler becermeye çalışıyorlar. Onlar işe başlamadan bu kez sorgulayacağız. Çünkü yine filmin baş aktörleri onlar değil, bizleriz. Kurtlar Ve böylesine kolay etkilenen bir milletiz. Ama tepkisizde değiliz. Kusura bakmayın biz artık elinde kör bıçaklarla, Süleymaniye Meydanları’nda teyze kızını boğazlamak için gezen ağır ağbiler istemiyoruz. Ya bu dizileri çekmeyin, ya da çekip gidin, başka yerlerde çekin. Sözün özü, ÜÇ KURUş UğRUNA, ÇULUMUZA OTURUP, SOFRAMIZA HANÇER SAPLAMAYIN…