Bülent Okutan
14 Aralık 2006
şanlıurfa Gaziantep karayolu üzerinde bulunan Organize Sanayi Bölgesini biliyorsunuz. Bu bölgede bildik bir savaşın Güneydoğu versiyonu yaşanıyor. Hani şu Bergama köylülerinin altın arayan firmalara karşı yürüttüğü mücadelenin bir benzeri. Bizim Hopdediksler yani Koçören köyü Muhtarı Mustafa Demir, Keberli köyü Muhtarı Cuma Ekinci ve köy sakinleri, Bergamalılar gibi devleti devlete şikayet edip ettikleri ile kalıyorlar. şikayetin konusu neredeyse on yıldır alt yapısız tamamlanıp hizmete giren OSB. Ve Sanayi atıklarının kendilerine verdiği zararlar ve bunun önüne geçilmesiydi. Durumu yöre sakinleri defalarca basına taşımak istedi. Ama meşgul medyamız bir türlü yirmi kilometre mesafedeki bu insanların çığlığını duyup olaya el koyamadı. Ta ki Gazetemizin Yazı ışleri Müdürü Ebru Okutan’a intikal edene kadar. Dünyanın en hassas yüreklerinden birine sahip Ebru olayı duyar duymaz soluğu o bölgede aldı. Önce köylüleri dinledi. Sonra kimyasal maddelerin bolca bulunduğu atıkları yerinde gördü. Bu atıkların yöredeki en az üç-dört yerleşim birimini nasıl tehdit ettiğini saptadı. Kendisi de aslında akademik eğitimini Fen ve Kimya üzerine gören Ebru ardından yapılan incelemeleri takibe alıp hazırlanan raporları ele geçirdi. Raporlar başından sonuna köylüleri haklı çıkarıyordu. Olay başından sonuna bir vurdumduymazlık örneğiydi. Yazı ışleri Müdürümüzün hazırladığı kabarık dosyada bir tek acı gerçek apaçık gözler önündeydi. Devlet başından bir hata yapmış, sonrasında bu hatası rahatsız olanlar tarafından ortaya çıkarılınca da işi sürüncemeye almıştı. Bir defa Atık suları arıtmasız bir Organize Sanayi Bölgesi açılmıştı. Yıllar sonra insanlarda her türlü ölümcül hastalığa yol açabilecek bu atıklar rahatsız edici boyuta ulaşınca yörenin insanları doğal olarak bu hataya isyan etmişlerdi. Yani devlet devlete şikayet edilmişti. Ama yıllarca süren yazışmalar ne yazık ki sonuç vermemişti. Bölgede ki köylerin içinden, sağından, solundan, batısından, altından muhtevasında atık kimyasal maddeler bulunan sular akıyordu. Ve bir arpa boyu yol katetmek için kimsenin parmağını kımıldatmaya niyeti yoktu. Tüm raporlarda olay doğrulanıyor, ama acil bir çözüm önerisi, tedbiri yer almıyordu. Hatta sorunun çözümü için raporlarda zaman anlamında kullanılan tabir “Uzun vadede” diye başlıyordu. ışin komik tarafı neydi biliyormusunuz? ılgili mekanizmaların yaptığı tüm incelemelerde bunun böyle olduğu saptanmıştı ve çözüm bölümlerinde soruna “Sonuç olarak yöre halkının sağılığının korunarak denetim altına alınabilmesi için esas itibariyle Organize Sanayi bölgesine ait atık suların kapalı sistemle uzaklaştırılarak arıtma tesisinde zararsızlaştırıldıktan sonra alıcı ortama verilmesi” şeklinde yaklaşılıyordu. Yaklaşım iyiydi de!… Eeeee sonra? Sonrası yok gibi bir şey. Ne kesilen bir ceza. Ne bu atıkların akmasının durdurulması. Ne de bu konuda yaşanan bir kayıp varsa bunun detaylı enine boyuna incelenmesi. Ha bu arada yaşanan bu olumsuz durumun faturası bir tek mahlukata çıkarılmıştı. O da raporlarda şöyle yer aldı ; “Organize Sanayi Bölgesi atık suyunun açıkta geçtiği yerlerde çevreye pis kokuların yayıldığı ve çeşitli haşarelerin üremesine uygun bir ortam oluşturduğu, üreyen haşarelerin çevre ve toplum sağlığını olumsuz yönde etkilediği” Buradan anlaşılacağı üzere yaşanan olumsuz tablonun ürettiği tek şey haşarelerdi. Yani insan sağlığını tehdit edenler dolayısı ile tetikçiler haşare takımıydı. Yahu kardeşim Kimyasal bir atık tehlikesinden bahsediyoruz. Hani şu asbest içeren, kanserojen madddeler ihtiva edenler yani. Haşare nerden çıktı. Anlayana Sivri Sinek saz, anlamayana davul zurna az atasözü aklıma geldi birden. Bizim uzmanlarımız anlamayanlarmıydı ki acep. Hem onlara davul zurna çalarak durumun vahametini hissettirmenin bir alemi varmıydı ki. Ama raporlar ne yazık ki birilerine davul zurna çalınarak durumun ciddiyetinin iletilmesi gerektiğini gözler önüne seriyordu. Neyse ki Allah’tan aynı raporlarda şöyle bir kurtuluş yolu köylülere bildirilmişti. Avrupa Birliğine durum iletilmişti. Ve Yardım Fonuna kurtuluş için yapılacak yatırımın bedeli de sunulmuştu. Birlik durumu inceliyordu. Finansman sağlanacak ve iş ihale edilecek takribi 3-5 yıla kadar da sorun çözülecekti. Avrupa Birliği de ilgilenmezse Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu’sunun, güneyinde ki, şanlıurfa’nın, kuzeyinde kalan Organize Sanayi bölgesinin, aşağı kesiminde ki bu sorun elbette giderilecekti. Giderilmezse hakikaten Avrupa Birliği ayıp ederdi valla. Ha bu arada bilmem söylemeye gerek varmı? OSB açıldığından bu yana bu köylerin bulunduğu bölgede kanserden ölenler varmış ve halen kanser tedavisi görenler. Bunu da TÜRKıYE ÜZERıNDEN Avrupa Birliği’ne duyurmayı bir görev addediyoruz.