Ali H. Demir
30 Ekim 2007
Milli Eğitim Bakanlığı 2000’li yılların başından itibaren uluslar arası düzeyde yapılan sayısal, sözel ve diğer değişik alanlardaki sınavlarda görülen öğrenci başarısızlığının nedenleri üzerinde kafa yorarken sebebin ezberci eğitim anlayışından kaynaklandığı kanaatine varmış ve çözüm olarak öncelikle programlarda köklü değişiklikler yapılması gerektiğini düşünerek bu yönde çalışmalara başlamıştır. 2003 yılında ülke çapında belirlenen bazı illerdeki yaklaşık yüz yirmi civarındaki ilköğretim okullarında ön uygulamalar yapılarak yeni programların uygulanmasına başlanmıştır. 2005-2006 öğretim yılından itibaren tüm ülkedeki ilköğretim okullarının 1-5. sınıflarında, bir sonraki yıldan itibaren de kademeli olarak 6, 7. ve 8. sınıflarda yeni programlar devreye sokulmuştur. Yeni programlar son üç yıldır ülkemiz ilköğretim okullarında uygulanmaktadır. Yeni ilköğretim programlarının geliştirilmesine, uygulanmasına yönelik olarak çok değişik tartışmalara şahit oluyoruz. Programları her yönden destekleyenler olduğu gibi aceleye getirildiği, yeterince denenmeden, gözden geçirilmeden, alt yapısı hazırlanmadan okullarda karmaşaya yol açıldığını iddia edenler de var. Yeni ilköğretim programları ile öğrencilerin ezberci eğitim anlayışından kurtulacağı, öğrencilerin daha aktif hale getirilip öğrenmekten zevk alır hale getirileceği, öğrenmeyi öğrenmenin öğretileceği, bilgiyi doğrudan aktarma yerine öğrencilerin bizzat etkin olarak katıldığı faaliyetlere dayalı etkinliklerle kendi geçmiş yaşantılarından hareketle daha iyi öğrenir hale getirileceği, düşünme, sorgulama, iletişim ve etkileşim kurma gibi bir takım becerilerini en üst düzeyde geliştireceği düşünülmektedir. Yine yeni programlarla öğrencilere sadece bilgi değil beceri, tutum, değer, davranış gibi hayatın her alanına yönelik yeterlikler kazandırılması hedeflenmektedir. Bu amaçla öğrencilerin bir takım genel ve özel becerileri kazanmaları, edindikleri yeterlikleri başka alanlara transfer etmeleri de programla kazandırılmak istenen diğer niteliklerdir. Yeni programlar özellikle ölçme değerlendirme sürecine getirdiği yeniliklerle kendini önceki programlardan büyük oranda farklılaştırmaktadır. Eski programları ürün değerlendirme odaklı olarak görüp eleştiren yeni program öğrenme sürecinin başından sonuna kadar tüm aşamaları, özellikle de bireysel ayrılıkları dikkate alarak sonuçlandırma iddiasındadır. Program eğitim öğretim faaliyetlerinin teorik yönünü oluşturmaktadır. Eğitim öğretim faaliyetleri sınıfta, okulda, çevrede çeşitli şekillerde yapılmaktadır. Program bu faaliyetlerin daha planlı, sistemli bir şekilde yapılmasını sağlamaya çalışır. Program eğitim öğretim faaliyetlerinin içinde yer alan bir çok unsurdan sadece birisidir. Bu yönüyle programlarda yapılan değişiklikleri eğitim öğretimde büyük değişiklikleri sağlayabilecek tek faktör olarak görmemek gerekir. Bilimsel çalışmalara yönelik olarak yapılan değerlendirmelerde teori ile uygulama arasında var olması gereken dengenin önemi benzer şekilde programların hazırlanmasında ve uygulanmasında ve değerlendirilmesinde de mutlaka dikkate alınması gerekir. Program, programın uygulayıcıları, uygulamaların yapıldığı yerler olan okullar, okulların alt yapıları, imkanları, okulların içinde bulunduğu çevre, okulların bağlı bulunduğu genel eğitim sistemi, bu sistemin dizaynı, işleyişi gibi bir çok değişik faktör teori ile uygulama arasında dikkate alınması gereken dengeyi olumlu veya olumsuz doğrudan etkileyebilen hususlardır. Programları teorik olarak çok etkili bir biçimde hazırlamış olmak programların uygulandığı yerler olan eğitim öğretim süreçlerini de aynı düzeyde etkili kılacak anlamına gelmemektedir. Bu yönüyle programların uygulanmasında karşılaşılan sorunlar üzerinde özellikle durulması gerekmektedir. şöyle ki yukarıda sayılan bir çok unsurdan birisi olan öğretmen faktörü açısından durumu değerlendirecek olursak yeni program olsun veya eski programlar olsun hazırlanan tüm programların uygulanmasında öğretmenlere oldukça büyük görevler düşmektedir. Yeni program öğretmen unsuruna da büyük sorumluluklar yüklemektedir. Yeni programla birlikte getirilen yenilikler öğretmenlerin yükünü daha da arttırdı. Öğretmen eğitim öğretim faaliyetlerinin yürütücüsü, denetleyicisi, değerlendiricisi ve yeniden organize edicisi olarak hem eğitim öğretimi planlayacak, hem süreci işletip yönetecek hem de süreci ve sonucu değerlendirecek. Değerlendirme sonucunda yeniden gerekli düzenlemeyi yapacak. Bu çalışmaların altından öğretmenin tek başına kalkabilmesi mümkün görünmemektedir. Yeni programda öğretmenden beklenen rollere bakıldığında on bir farklı rol belirlendiği görülmektedir. Tüm bu rolleri öğretmenin sınırlı bir zaman süresi içinde, sınırlı bir mekanda ve sınırlı bir yetki ile yerine getirebilmesini beklemek hayalcilikten öte bir şey değildir. Bu roller programda şöyle sıralanmaktadır; Öğrenci çalışmalarına rehberlik etme, Kaliteyi artırmak için meslektaşlarıyla işbirliği yapma, Öğrencilerini grupla çalışmaya yönlendirme, Öğrencilerin sağlıklı ve güvenlik içinde olmalarını sağlama, Öğretimi planlama, Sınıf içi etkinliklerde bireysel ayrılıkları dikkate alma, Öğrencilerin gelişimlerini ölçme ve değerlendirme, Aktif olarak öğrenme, Öğrenciye model olma, Kişisel, sosyal ve kültürel eğitimi kolaylaştırma, Beceri ve kişisel niteliklerin kazanılmasına yardım etme, Aile ile işbirliği yapma gibi ilk anda sayılabilecek roller öğretmenden ilk anda beklenenlerdir. Bu rollerin her birine ayrıntılı olarak bakıldığında her birinin gerçekleştirilmesinde öğretmenin kişisel, sosyal, eğitsel, kültürel yeterliklere sahip olmasını gerektirmektedir. Rollerin yerine getirilmesi sürecinde öğretmenin uzman bir ölçmeci, uzman bir gözlemci, uzman bir eğitmen, uzman bir sosyal hizmet uzmanı gibi davranması beklenmektedir. Bunlardan başka öğretmenin programlarda kazandırılması gereken genel ve özel becerilerden haberdar olarak ders işlemesi, derslerdeki etkinliklerin düzenlenmesi ve uygulanmasında ilişki kurulması gereken ara disiplinlerden de haberdar olması gerekmektedir. Öğretmenlerin yeni programların felsefesi, uygulanması, değerlendirilmesi, konularında yeterli bilgiye sahip oldukları hususu ise şüphelidir. Programların uygulanmaya başlandığı ilk yılda kısmen yoğun bir çalışmadan söz edilebilse de sonraki yıllarda bu yoğunluğun devam ettirildiğini söylemek zor görünmektedir. Öğretmenlerin programları henüz yeterince kavradıklarını, doğru bir şekilde uygulayabildiklerini, programların kendilerinden beklediği rolleri istendiği şekilde oynayabildiklerini söylemek için elde yeterli veri bulunmamaktadır. Ancak programların ölçme değerlendirme uygulamalarının, ölçme değerlendirmede kullanılması gereken geleneksel ve alternatif ölçme araçlarının etkin bir şekilde kullanılabildiğini, eğer yapılabiliyorsa değerlendirmelerin sonuçlarının gerektirdiği çalışmaların etkin bir şekilde yapılabildiğini, programların aileye yönelik kısımlarının doğru bir şekilde uygulanabildiğini söylemek zor görünmektedir.