İbrahim Dülger
9 Nisan 2008
TÜRSAB’ın (Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği) şanlıurfa’da IV. sini düzenlediği Kültür Turizmi Sempozyumu’nda Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kültür Turizmi tartışıldı.
Bilgi şöleninin; Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür merkezinde yapılması mükemmel bir seçimdi. Yıllarca üzüm deposu olarak kullanılan Kilise; 19’uncu yüzyıl sonlarında yapılan bir yapı. Kültür turizmini önemsediği için Urfa’da benzeri yapıların yenilenmesini sağlayan Vali Muzaffer Dilek Bey tarafından hizmete sunuldu: ılk dönemlerde yoğun kültürel faaliyetlerin yapıldığı merkez, mahalle halkının da eğitilmesinde etkin rol oynadı. Tiyatrolar, sinema günleri, müzikli eğlenceler, Gençlik merkezinde halkoyunları, resim, tiyatro çalışmaları binayı bir okul, halk eğitim merkezi durumuna getirmişti. Yöneticilerin sık değişimi ve bakış açısındaki farklılıklar Merkezi işlevsiz hale getirirken, bu gün bilişim araçları ile desteklenmeyen semt kütüphanesi ile atıl ve eski günlerinden uzak konumdadır.
Sempozyumun yapıldığı binada gördüğüm hareket ve canlılık bana eski günleri anımsattı, çok mutlu oldum. ışte kültür turizmi bu dedim.
Sempozyuma katılanların yüzlerindeki heyecan ve sevecenlikde toplantı mekânın özgün ve büyülü havasının etkisi olmalı sanırım. Belli ki işlerini seven, önemseyen insanlardı. Hoş gelmişlerdi, biz de onları çok hoş bulmuştuk.
Oldukça kalabalık olan tarihi Kilise’de ayin salonunun, aylarca aradan sonra bilgi şölenine ev sahipliği yapmaktan duyduğu mutluluk, kubbesinden yayılan yalın seslerden belli oluyordu..
Sivil toplum örgütlenmesinin en güzel örneğini veren TÜRSAB üyelerinin Türkiye Turizminde yüklendikleri sorumluluk, ve çaba, Turizmde gözde alanlarda yapılabilecek sempozyumun kentimde yapılmasına karar vermek bile her türlü övgüye değer bir seçimdir.
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’un konuşmasında; ülkeyi kucaklayan iyimser bakış açısı insana umut veriyordu.
Faruk Pekin Bey’in 1989 dan sonra değişen turizm anlayışı ile başlayan kum-deniz-güneş ve her şey dahil turizmi turist sayısını arttırırken geliri azaltmıştır. Turizmde yeni bir yapılanma ve anlayış ile kültür turizminin öne çıkarılması gerektiği tespitleri yaraya parmak basmak gibiydi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi ıbrahim Yazar Bey’in kısa konuşmalarında yapılabilecekler ve bilgilendirmelerle ilgili yeterli canlılık ve heyecanı göremezken. Bölge ve Urfa Kültür turizmi ile ilgili daha kapsamlı konuşma bekledik.
Prof.Dr.Refik Duru (Arkeolog, TÜRSAB Başkan Danışmanı) Yetkin, kendine has anlatısı ile dinlenen konuşmasında: Urfa Turizmi için önemli bir kazı ve buluntu olan Göbeklitepe kutsal alanının, son elli yılda dünyanın en önemli keşfi olduğunu söylerken, Kazı sorumlusu Klaus Schmidt’in salonda bulunması nedeniyle gösterdiği kibarlık ve alçak gönüllük bilim adamlığına ve kişiliğine yakışan edaydı.
Göbeklitepe buluntuları ve Nevali Çori buluntularının sergilenmesini istediği alan Halepli Bahçe konusunda aynı fikirde değilim. Çevredeki dağlık kütlesel alanın su toplama va doğal su kanalı (drenaj) konumunda olan Halepli Bahçe, tanık olduğum son 30 yılda birkaç defa tümü ile su altında kaldı. Açılan ilk GAP Tarım Fuarı ani yağışlar sonucu sular altında kalırken, Suyun üzerinde yüzer halde kalan hormonlu inekler Halepli Bahçe canavarlarını andırıyordu. Bedelini sigorta ödedi ama ders alındığı için bir daha Halepli Bahçede fuar açılmadı. Durum böyle iken tarihsel haznelerimizin yapılacak müzede ve bu alanda sergilenmesi ile uğranılacak kayıpları sigorta şirketleri bile telafi edemeyecektir. 27 şubat 1103 yılında tufan şeklinde bir selleşme ile kentin sular altında kaldığı tarihsel bir gerçektir. Bu gün üstleri açılmış olan ‘Amazon Kraliçeleri Mozaikleri’nin meydana gelecek selleşmelerden kurtarılmasında zorluklar vardır.
Bilgi şöleninin ev sahipliğini üstlenen görüntüsü ile Cem Göncü Bey bu konuda bütün gayretini ve kibarlığını gösterirken Bir organizasyon böyle gerçekleştirilir dersini de veriyordu. Kısa ve öz konuşmasında ayakta kalabilme mücadelesi veren Urfa turizm işletmecilerinin ana sorunu olan “Turizmden nasıl para kazanacağız? Her şeyimiz var, helvada yaptık. Ama satamıyoruz, kazanamıyoruz” derken; çok haklıydı. Çabalarından dolayı yürekten kutluyorum.
Mustafa Sönmez (Ekonomist); Türkiye Turizminde son yıllarda gelir açısından büyük kayıplar yaşanıp, çok harcayan AB kaynaklı turistlerin azaldığını, başka kaynaklı turist sayılarındaki artışların bu nedenle çok önemli olmadığını vurguladı, Bütçe açıklarının kapatılmasında turizm gelirlerinin önemine dikkat çekti.
Yeni bir anlayış, yapılanma ve ülkede barış, huzurun sağlanması gerektiğini önemle vurgulayıp gerçekçi tespitlerde bulundu.
Ayşegül Molu: ”Tanıtımın turizmde ana unsurlardan biri olduğunu ve bunun öykü ile yapılmasının daha dikkat çekici olacağını, tanıtımda tek vuruş ve duygusal söylemlerin daha ilgi çektiğini” belirtip, ”Özgün ve kültürel değerlerimizin pazarlanmasında çok çaba gösterilip profesyonelce davranılmalıdır” derken, bu işi iyi bildiğini de ortaya koyuyordu.
Türkiye de son yıllarda yaygınlaşan, Masa Başı Turizmi anlayışı ile (CD, Katalog; ziyafetler, davetler vermek, afişler basmak, biblolar yaptırmak, Dostlar alışverişte görsün diye fuarlara katılmak, bol bol toplantı yapmak gibi) Turizmde kötüye gidişi önlemeyecektir. Bu çalışmaların; ”Havanda su dövmekten farksız sonuçlar doğurduğu apaçık meydandayken: Böyle bir toplantıya şükranla katılmaları gereken, sayıları futbol takımı kadar olan vekillerimiz neredeydi? Adıyaman’ınki vardı…
Gazeteci ve araştırmacı yazarlığının verdiği heyecanla, tutkunu olduğu Güneydoğu’yu anlatırken yaşadığı anları yaşıyordu sanki yeniden. Zamanın kısalığı nedeniyle yetiştiremeyeceğini düşündüğü bölgeme ait güzellikleri anlatırken, görmeyenlere çok şey kaçırıyorsunuz der gibiydi. Bir gezgin olarak kıskandım, Sayın Azer Bortaçina’yı, mutluluğu benden daha fazla yakalamış diye.
Sayın Mehmet Oymak: Din turizmi ve önemi konusunda katılımcıları bilgilendirirken; Efsaneler, söylenceler, dini hikâyeler için, “Söylediklerim doğrudur, kitaplarda yazıyor” sözleri bilimsel anlamda doğruluklarını kastediyor olmasa gerek. Yıllardır öne çıkarılan “Peygamberler şehri” sloganlı din turizmi amaçlı tanıtım, Urfa turizmine çok şey sağlamıyor artık. Yeni öyküler, yeni anlayış gerekiyor. Urfa Kültür araştırmalarına katkıları olan Mehmet Oymak’ın Urfalı olarak turizmde yaşanan sıkıntılar ve yapılması gerekenleri ortaya koyması Sempozyumun ruhuna ve amacına daha uygun olurdu bence..
Bilgi şöleninin ikinci bölümünde sorular-cevaplar ve değerlendirme bölümü zayıf kaldı. Kemalettin Gazezoğlu’nun otantik ortamında sunulan yöresel yemekler yenilirken, konuklar ören yerlerini görmek için sabırsızlanıyordu sanki…
*
SÖYLENMEYENLER VE ÖNERıLER…
Sempozyuma gelenler, şehircilik açısından Urfa’yı çok gelişmiş buldu. Bu konudaki gayretleri nedeniyle Belediye başkanımıza övgülerinde haklıydılar. Doğru şeyler yapılmış diye ben de gururlandım.
Bilgi şöleninde Urfa’nın turizm ve alt yapı sorunları ortaya konmadı, tartışılmadı.
Milli Park ilân edildiği halde Orman Bakanlığınca teslim alınmayan Tektek dağları korumasız ve tahribe açık bir halde yağmalanırken, konuyu gündeme getirmek isteyen Yusuf Dişli beyin sorusu, sorumlu olan yöneticilerce duymazlıktan gelindi. Oysa Tek tek dağları kapsadığı orman ve tarihi alanlar açısından Urfa turizmine katkısı olabilecek bir yerdir.
Turizmde yeni açılımlar, kültür turizminin ana öğesi olan Eski kent dokusunun yozlaştırılması, evlerin tahribinin önlenmesi için yapılması gerekenler konuşulmadı.
Üniversitenin bu konudaki görüşleri, Göbeklitepe kadar önemli Karahantepe kazısının neden başlamadığı, konuya hakim akademisyen tarafından dile getirilmedi.
Göbeklitepe buluntularından, Urfa Turizmi neden yeterince faydalanamıyor? Kazı ekibinin yaptığı öneriler doğrultusunda Göbeklitepe turları düzenlenebilir.
Özel idare ve vakıflar tarafından kiralanan konukevi, mağara ve benzeri yerlerin kiralarının yüksek tutulmaması gerekir. Bu önlem; turizm işletmecilerine durgunluk döneminde yardımcı olurken, işsizliğin azaltılmasında olumlu bir etki yaratacaktır.
Yeni yeni ayağa kalkmaya çalışan bölgemiz turizm işletmecilerine yapılacak gelir vergisi indirimi ve teşvikler, bölgemizdeki canlılığı arttırırken, yozlaşmamış kültürümüzün tanıtımına yararlar sağlayacaktır.
Kendi kendimize yiyip içip eğlendiğimiz, yönetimler arası bir yarışa dönen, festival, sıra geceleri ve kutlamaların Urfa turizmine çok şey katmamaktadır. Bu durum azalan turist sayısından da anlaşılıyor. Bu tür etkinliklere ayrılan büyük paralarla Urfa turizmi için kalıcı yatırımlar yapılabilir.
Bölgemizde yaygın olan hastalıkların tedavisini yapmak üzere kurulacak hastaneler ve öne çıkarılmayan Karaali kaplıcalarının tanıtımı ve geliştirilmesi; Urfa’nın sağlık turizmi merkezi olmasını sağlayacaktır. Bu yapılanma, günü birlik karakterde olan turizmin yatılı olmasına olumlu etki yapacaktır.
ılimiz; güvenlik açısından çok sorunlu olmamakla beraber, Ulusal basın ve yayın organlarında abartılan haberler, bölge turizmine yönelik bumeranglar değil mi? Medya ilgili geniş kapsamlı bir toplantının Urfa’da yapılması bu konuda çözüm sağlayabilir.
Kongre turizmine önem verilmelidir.
Hava ulaşımında tarife ve zamanlama seçenek gibi konuların çözümlenmesi ivedilikle gereklidir.
TÜRSAB’ın değerli temsilcilerini Urfa’mızda ağırlayıp özgün yemeklerimizden, tatlılarımızdan tattırdık. Çayımızdan acı kahvemizden içirdik. Dibekte dövülüp gümgümde kaynatılan acı kahvemiz bugün ne yazık ki artık bu usulle yapılmıyor. Kolayını bulduk, yabancı markalı bir ürünün acı kahvesinden kolaycacık yapıverdik. Meğerse pazarlayabileceğimiz bir kültürümüzü daha kaybetmişiz. Eskiden esnafı çokça dolaşan, dostlara acı kahve sunan çok sayıda mırracı vardı. Bugün kahvelerde ve çarşıda sonuncular dolaşmakta. 40 yıl hatırı olan dibekte dövülen, gümgümde kaynayıp, imbikten imbiğe süzülen kahve; yapılması zahmetli ama dostlara sunulandı. Adına MIRRA denirdi (Kafe mira)… Acıydı ama ağızda hoş bir tat bırakırdı. Herkese sunulmazdı. Dost olup acı söyleyince, alınmayan dostlara sunulurdu.
Buyurup geldiniz. Umarım hoşnut kaldınız.
Urfa’ma özgü bir söz vardır; ”Tuz-ekmek olduk’… Birlikte oturulup aynı sofrada yemek yenmişse, bu kurulan gerçek dostluğun başlangıcı anlamına gelir. Böyle oluşan dostluktan kötülük ve vefasızlık asla beklenemez. Sizler de unutmayın, Bölgemi, Urfa’yı, sorunlarımızı yetkililere anlatmada öncü ve elçi olun.
Urfa insanı yaratılış itibarı ile yumuşak, hoşgörülü (Halilan) ve yardımseverdir.
Bence Urfa’da turizm adına yapılacak en büyük çalışma, halkı bu konuda eğitmek bunu ona inandırmaktır. Zamanınız olsaydı da bu bilgi şölenini esnafa, halka verseydiniz daha yerinde olurdu sanırım.
Yaşanılan karmaşa ve yaklaşan turizm sezonunda olumlu verilerin görünmediği bu günleri; ”Kutlu gün doğuşundan bellidir” Urfa tabiri en güzel şekilde vurgularken; bol kazançlı bir sezon dilemek ve yazmak tek çarem sizler için.
Güle güle gidin. Uğurlu, kudümlü olsun… 06.04.2008 (ıletişim Cep: 0 536 980 66 64 / [email protected]