Mahmut Çepoğlu
20 Eylül 2007
Soru elbet geniş bir tarihi prespektiften ele alınmalı. Ancak ben iki köşe yazısına sığdırarak tarihi geçmişinden ziyade toplumla içselleşmeleri ve sosyal yaşantıları hakkında bir şeyler yazmak istiyorum.
Yerleşik düzeni olmayan, sefil ve yoksul bir yaşantı içinde, varoşların yakınlarında, meralarda, yol kenarlarında, çadır açan, bir zamanlar eşek ve beygirlerle, köy-bayır dolaşır iken, sonraları at arabalarıyla katar olup; köy-kent-ilçe-belde gezen, şimdilerde taksi, minibüslerle seyahat eden, herkesin kendine göre isimlendirdiği insanlar. Kimliksiz insanlar, sefil insanlar, horlanan, toplumsal tepkinin muhatabı insanlar.
Hangi isimle adlandırılırsa adlandırılsın, Çingeneler yer yüzüne dağılmalarını, tarihi bilgiler ışığında; Gazneli Mahmud’un Hindistan’ı işgalinden sonra iki kol halinde dağıldıklarını görüyoruz. Arabistan ve Mısır üzerinden Kuzey Afrika’ya gidenler olduğu gibi ıran, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ve dünyaya yayılmış olanlarda vardır. Yöremizde de “Karaçi” olarak adlandırılmalarının başında Pakistan’ın Karaçi kentinden çıktıkları ve bin yıllardır bu isimle anıldıkları tezimizi doğrulamaktadır.arap ülkelerinde yaşayanlar kendilerini “ibni hilal “ aşireti olarak adlandırırlar.
Afrika ve yöresindekiler kendilerini Arap, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kalanlara her ne kadar “rom, dom” denilmekte ise de bunlar kendilerini Kürt olduğunu söylemelerine rağmen herkes onları tanır, bilir.
Gittiği yollarda çeşitli ülkelerin sınırlarına sığınarak varlıklarını idame için uğraşırlar. ılişki içinde oldukları milletlerin dillerini konuşurlar. Kaynakların gösterdiğine göre Karaçi ve çingeneler aynı yörenin insanı.
Ancak Karaçiler kendilerine çingene denilmesinden hoşlanmazlar, çünkü kendilerini çingene kabul etmezler. Hatta “gevende” (daval çalanlar) gibi isimlerle de anılmaktan rahatsız olurlar. Hatta “gevende” dediğimiz davulculara kız alıp vermez, aralarında devamlı aleni bir husumet vardır.
Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan milletlerden belki de en dağınık şekilde yaşayanlardır. Yöremiz de Karaçi, çingene, çadırca, gezginci de dense, ulusal anlamda Romen, Coni, Abdal olarak da sıfatlandırılırlar. Ancak ne isim alırlarsa alsınlar neticede onlar da insandırlar ve insanca yaşamak onlarında hakkıdır.
ınsanların; yer yüzünde bir sel gibi dalgalanırken, onlar da bu göçten nasiplenmişler. Yeryüzüne dağılan bu insanlar, sürekli ikinci sınıf insan olarak kendilerini görmüşler. ınsanlar da onları öyle kabul etmişler. Horlanmışlar, dışlanmışlar, itilmişler, kakılmışlardır. Yerleşik yaşamayı kendilerine sindiremeyen bu insanların geçmişte insanlar onların namus düşkünlüğünü umursamayıp hor bakılırdı. şimdilerde tamamıyla aile yaşantısının kurallarına sahiptirler.
Dini şekillenmeleri yoktur. Yaşadıkları topluma göre kendilerini ifade ederler. Hala çoğu kimliksizdir. Yakın tarihe kadar askere gitmezlerdi. Hırsızlık, dilenmek onların işlerinin başında gelir. Çalışmayı katiyetle sevmezler. Özellikle kadınları dilenir, çalışır, erkekleri de kendilerine ufak tefek iş yapsalar da daha çok gezer, tozarlar. Yeni yeni erkekleri kapıcılık işini büyük çapta yapmaktadırlar.
Kendilerine mahsus el işi ve seyyar işlerle uğraşanları da var. Kalbur yapmak bir zamanlar onların en iyi işiydi. Çoğu insanımızın ağzındaki takma dişler onların eseridir. Hala ellerinde çanta bu işi sürdürme uğraşındadırlar. Saman elemek kalktığı için dolaysıyla bu iş için kullanılan, kalbur, serrad, katek işi de tarihe karıştığı için, Karaçi’nin “ben adamına göre sırım çekerim” sözü de dolaysıyla tarih oldu.
Son dönemlerde naylon kap-kacak pazarlaması onların tekelinde. Girip çıkmadıkları ev yok. ışleri yöreye ve bulunduğu çevreye göre değişkendir. Sürekli dağlarda, ovalarda, yaylalarda gezdikleri için avcılıkla geçimini sağlayanları da vardır. Eti yenen hayvanları avlayıp etlerini yedikleri gibi, eti yenmeyen hayvanların postlarını satarak geçinirler.