Mahmut Çepoğlu
17 Mayıs 2007
Eskiden fiziki yapısı arızalı olan insanlar için, çolak, topal, kör, sağır, kambur gibi yakıştırmalar yapılırdı. Her ne kadar bu yakıştırmalar onları tanıtmaya yönelik ise de bunlar küçümseyici benzetmelerdi. Neyse ki son dönemlerde tüm bu isimler “özürlü” ismi altında söylenilmesi, onları o durumdan kurtarmadı ama, az da olsa küçümsemeyle verilmiş isimlendirilmeden kurtulmuş oldular.
Yılda bir kez kutlanan özürlüler gününde ancak bazı yazılara rastlayabiliyoruz. Çoğu kimseler de özürlülerle ilgili yazıları merak edip okumadıkları da doğrudur. Aslında sakat olmanın suç olmadığını, onların işsiz, ilgisiz, bakımsız, bırakılmalarının insanlık suçu olduğunu anlamlandırmak gerek. Siz özürlü ailelerin yaşadığı stresi, sıkıntıyı bilemezsiniz. Onların özürlü çocuklarına bakıp damla damla eridiklerini onlara yardımcı olamamanın azabıyla kıvrandıklarını bir bilebilseniz.
Bu insanlarla her gün iç içeyiz. Çarşıda, pazarda, kaldırımda toplu taşıma araçlarında onlar hep vardırlar. Peki; hiç kendimize sorduk mu? “ne kadar özürlülere yardımcı oluyoruz” diye. Onlara acıyıp üzüleceğimize onları sahiplenerek kendimizi sıkıntı, üzüntü verici durumdan kurtarmamız lazım. Kaldırım kenarında karşıdan karşıya geçecek nice özürlüye rastlıyoruz da ilgilenen olmadığını da pek ala görebiliyoruz. Eskiden bu böyle değildi. Bir özürlüye yardım etmek için herkes öne atılır, birbirleriyle yarışır gibiydiler. Yeni neslin bu gibi yardımseverlik konularından yoksun olmalarını görmek esef verici.
Günümüzde insanların kendi yaşlılarına sahip çıkmadığı bir zamanda “başkasının özürlüsünden bana ne” demelerine elbet bizim söyleyecek çok sözümüz yok. Biz önce insan olduğumuzu bilmeli ve bizimde bir gün yaşlanacağımız gibi yarın sakatlanmayacağımızın garantisini edinemeyiz. Bu nedenle özürlülerle çok sıkı bir ilişki, dayanışma ve sahiplenme geliştirmek gerekir. Özürlüsü olan ailelere yardım, onlara moral verme tahammül gücü kazandırma, bunun yanında devletin sakat ailelerden muhtaç olanları sahiplenme, sakatlara iş bulma konusunda plan ve projeler geliştirme, onların da yaşamdan pay almaları gerektiği anlayışını geliştirmeliyiz.
Özürlülerin yaşam standardını yükseltecek onları ayrıcalığa sevk edecek, istismar ve duygu sömürücülüğü yerine onları üretime katarak şahsiyet bulmalarını sosyal yaşamı tanımalarını sağlamalıyız. Özürlülerin okumasına öncelik verilmesi onlara verilen değerin başında gelir. Bu gün okullarımızda kaç okulda kaç sakat var. Ama evleri kontrol edin eğitim ve öğretimden mahrum yüzlerce sakat bulabilirsiniz. “Okuyup da ne olacak” sözü sakatların ismi haline gelmiş. Neyse ki son dönemlerde açılan rehabilitasyon (iyileştirme) merkez ve okulları bir nebze de olsa aileleri rahatlatmış durumda.
Özürlülerin sakat bir yerlerini göstererek çalışmaz durumda olduğunu, duygu sömürüsü yaparak dilenmeleri, insanların özürlülere ilgisini azalttığının büyük etkisi var. Kimileri de bir sakatı yanına alıp kapı kapı dolaştırması bu işin şebekeleştiğinin göstergesidir. Belki mecbur olanları vardır, ama bunu sanatlaştıran insanları gördükçe tüm sakatlara karşı bir ilgisizlik meydana geldi. ınsanlarımızın yaşam şartlarına ayak uydurması anlamında hızlı hareketleri, zamanı kullanmaları anlamında ihmal ettikleri söylense de esas mesele etik değerlerimizin her gün erozyon yaşanmasından ileri gelmektedir.
Özürlülere bir gün değil her gün sahip çıkmak gerektiğine inanıyorum. ınsanlar topluma katılmış ve katılmamış özürlülerden habersiz olmuş ki dünya devletleri yılda bir kez özürlüleri anma günü ilan etmişler. Bu arada ülkemizde bu günden nasibini almış ve o günkü etkinlikler özürlülerle ilgili. Ancak bu özürlülerde neyin nesi diyenler çok çıkıyor. Çünkü şefkat, merhamet, dahası insani duygularımızı kaybetmekteyiz.
ıstatistiksel bilgilere göre ülkemizde her on kişiden birinin sakat olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Bunlardan bazılarını kimi zaman görmemize rağmen, bir de görünmeyen, evin penceresinden dışarıyı görmeyenleri düşünün. Böyle bir yakınımızın bir özürlüsü, hastası olduğunu biliyoruz da bilerek ziyaret edenimiz var mı? Ya da ailesine ne kadar destek olabiliyoruz? Elbet çok yazılması gerekir, özürlüden özür dilemek yetmiyor…
ışte “Özürlüler Haftası” ile ilgili belediyenin önünden hareket ederek vilayete çelenk koyan özürlülerin yürüyüşünü takip ettim. O yürüyüşte özürlülere ve ailelerin, öğretmenlerin onlara olan şefkat, merhamet ve özverili çalışmalarına diyecek yoktu.