Mahmut Çepoğlu
30 Nisan 2007
Eğitim-Sen’in toplumsal bir yaraya dönüşmüş olan şiddet olgusu üzerine yoğunlaşarak bir panel düzenlemesi olumlu bir davranıştı. Ticaret ve Sanayi Odası’nda “Okullarda Yaşanan şiddet ve Nedenleri ve Çözümleri” başlıklı bu panel aslında yalnız öğretmenler için değil de velilerinde öğrencilerinde olması gerekirdi düşüncesiyle. Panel için sokağa çıktığımda Karakoyun ış Merkezi önünde ki kalabalığı görünce oraya yöneldim.
Tanıdık simalar, meslektaşlarımı görünce sormadan edemedim. Her ne kadar gazeteci kimliği ile ordaydımsa netice de ben bir öğretmendim ve basın bildirisini dinledim. Yıllardır insanca bir yaşam veren öğretmenlerin yanında olmak bir gurur vesilesi olsa gerek. Bu güne kadar her ne sebeple olursa olsun “ebediyete göç etmiş olan öğretmenlerin anıları mücadelemize ışık olacak”, ruhları şad olması dileğiyle basın açıklamasına geçildi.
Eğitim emekçileri bu kez izin aldığı veya doktora mesai içinde gittiği takdirde ülke çapında 600 bin öğretmenin ders ücretlerinin kesilmesiydi. Böyle haksızlık ve eşitsizliğin olduğu bir toplumda öğretmenden verimli olmayı, başarılı bir eğitim kim isteyebilir.
Öğretmenlerin ders ücretlerinin kesilmesi konusu için yapılan basın açıklaması, bu günkü hükümetin uygulamasının protestosuydu. Haklı işe ne demeli. ınsana sürgün, demokrasiye suskunluk getirmekten başka bir şey değildir. ınsanca bir yaşamın demokratik bir hak olduğunu bu hakkı bilinmediği bir toplumda demokrasiden nasıl söz edeceksin.
Ardından hep beraber panelin yapılacağı Ticaret ve Sanayi Odası’na yöneldik. şiddetin bu gün gelindiği nokta yürekleri burkmakta olduğunu hepimiz biliyoruz. Sinevizyon gösterisiyle başlayan program TÖS, TÖB-DER, EğıT-SEN, EğıT DER ve EğıTıM SEN sürecinde verilen sendikal mücadeleyi izledik. Eşitlik, özgürlük demokrasi ve barış için verilen mücadele nereden nereye kadar gelmişti. Nice bedeller ödenerek, öğretmenlerin haklı mücadelesinin tüm acı, sürgün ve zorla istifalara rağmen mücadele bayrağının hale ellerde olduğunu görmek insanları mutlu ediyordu.
Öğretmenlik yaptığım yıllarda altmış kişilik sınıfta, dersin sonunda ilgisizliğimden ağlayan bir öğrenci geldi gözlerimin önüne. “Sınıf çok kalabalık öğretmenim beni sınıfta bulamıyor” pankartı bana o günü anımsattı.
Eğitim-Sen Urfa şubesi Başkanı ıbrahim Ayhan panelistleri tanıttı ve açılış sunumunu yaptı. Özet olarak hepimizin hem fikir olduğu nokta okuldan dolayı yaşanan şiddet, çevre ve aileden gelen şiddet olarak tespitlerinden sonra eğitimin büyük bir tehdit adlında olduğu gerçeğiydi. Doğal bir olgu olarak görülen şiddet bireysel değil toplumsal olduğu vurgusu pozitif bir değerlendirmeyle gözler önüne serildi. şiddet olgusunun neden, sonuç olgusu şiddetin toplumsal bir sorun olduğu kabulünden hareketle çözüm önerileri aile çevre ve eğitim kurumları olduğu gerçeği inkâr edilemez.
Bunun yanında anti demokratik hareketler, gayrimeşru faaliyetlerden kazanç elde etme düşüncesi, aileden öğrenciye ve dolaysıyla çevreye yayılmakta oluşu, şiddet olgusunu daha da körüklemekte. Bunların en büyük etkenleri gelir dağılımın adaletsizliği, kültürel yozlaşma, yoksulluk, eğitimsizlik, gece kondu yaşamı, gelecek kaygısı hepsinin birleşince öfke ve şiddete dönüştüğü olgusunda hemfikir olmamak mümkün mü?
Ancak bu kadar birikimli konuşmacı olmasına rağmen öğretmenlerin olmayışı beni hayli düşündürdü. Konuşmacılar Doç. Der. Yüksel çırak, Araştırma Görevlisi Bahar şahin ve öğretim görevlisi Nurdan Duman. Her üçü de kendi branşın (dalın) da uzmanlaşmış kişilerdi. şiddet konusunda öğretmenlere içi dolu mesajlar verdiler.
Eğitim-Sen’in böyle bir panel düzenlemesi takdire şayan bir olaydır. Ancak üç bin üyesi olan Eğitim-Sen’in mazeretlere binaen en az yüzde onunun olması gerekirde. Onlar yeterli bir sayı katılmadığı herkes tarafından gözlendi. O yetmediği gibi Milli Eğitim’in böyle bir konuya duyarsız kalması elbette yadırganır. Gönül isterdi ki daha geniş bir salonda, öğretmenlerin yanında aile ve çevere iş birliği kaynaşması arzulansaydı.
Bununla anlaşıldı ki; ülkemizde demokrasinin varlığı da söylenilse, demokratik hakların varlığı olduğu da söylense sendikacılığın daha benimsenmediği, sendikacı ile işveren kabul edilenler arasında daha barışın sağlanmadığı, diyalogun gelişmediği belliydi. Bir sendika nasıl düşünürse düşünsün önemli olan hizmetleridir. Toplumsal bir faaliyet yürütüyorsa, halkın yararını, eğitimin sağlıklı işlemesi için bir şeyler yapılıyorsa yanında yer alınmalıdır. Diyorum. Üzerinde düşünülmesi ve yazılması gereken önemli bir konu. Başka bir yazıda buluşmak üzere sendikal mücadelede başarılar, EğıTıM-SEN ‘i yeni çalışmalarla buluşması dileğiyle…