Mahmut Çepoğlu
29 Aralık 2006
Hepimizin dileği ve temennisi, sosyal yaşamın gereği, dini vecibelerin ifası için bayramlarda el ele tutuşup tokalaşırız. ılk sözümüz “nice mutlu bayramlara” deyip gülücüklerle mutluluk tabloları çizmektir. Onun için bir bayram daha görmek kadar güzel ve bunu dilemek kadar hoş bir temenni yok sanırım.
Bayramlar dargınların barıştığı, kırgınların insafa gelmesi gerektiği, kızgınlıkların unutulması gereken güzel günlerdir. Çocukluk dönemimizdeki bayramlarda hep bunu gördüğümüz için o günleri sitayişle bahseder dururuz. Bir zamanlar evlere bayram ziyaretleri olduğu gibi çarşı pazarda, sokakta, caddede rastlaşmalarla bayramlar bir coşku seline dönüşürdü.
Peki bizler bu insanlığın gereği olan görevimizi harfiyen yerine getiriyor muyuz? Sorusuna kocaman bir “hayır” düşer gerginleşen yüzümüzden. “Kim bana bir adım gelirse, ben iki adım giderim” söylemi de havada kaldığı kesin. Yinede insanlığın gereği de o adımı atabilmek. Fakat şunu da kabullenmek gerekir ki ahlaki dejenerasyon almış başını gidiyor. Etik değerlere olduğu gibi kutsal günlere olan saygıda git gide azalmakta. Dolaysıyla kendimizi hesaba çekmeli, insanlığın gereği vicdani sorgulamayı yapabilmeliyiz.
şu “nefis” dediğimiz olay bizleri bir çok güzelliklerden mahrum bırakmaktadır. ılkel bir benlik olarak feodalitenin bizde bıraktığı, kırsal yaşamın getirdiği ve yenemediğimiz bir duygu. Ne mutlu o insana ki o ilkel benliği ve nefsi kırmış olsun. ınsan olarak “nefis” denilen benliği kırmamanın karamsarlık ve huzursuzluğunu yaşıyoruz.
Bayramların güzelliği insanların birbirini sevmesiyle özdeştir. Çocukların ve artık bir ayağı çukurda olan yaşlı ve hasta insanların sevindirilmesi, onların yaşadıkları acıların unutturulması için gereken hassasiyeti göstermeliyiz. Onların gözlerini yolda koymamak gerekir. Saygı ve sevgi çerçevesi içerisinde bayramları kutlamak bunun bir insanlık borcu olduğunu bilmede fayda vardır.
Yarın kutlayacağımız Kurban Bayramı’nın güzelliği yanında birde halkımızın sağlığını tehdit eden çirkinlikleri hemen sokaklara yansıyacak olması bizleri fazlasıyla üzmekte. Binler on binlerle ifade edebileceğimiz hayvan kesilecek ve bu hayvanlardan geride kalan kan sakatat artıkların sokak ortalarına, bina önlerine, caddelere taşıyacağı kesin.
Bizler kurban kesen vatandaşlar olarak her ne kadar belediyeden istek ve taleplerimiz olacak ve temizliğin yapılmasını isteyeceksek de bizde bir çok görev düşmektedir. El yüz ve beden temizliğinin sağlığın yarısı ile diğer yarısının da çevre temizliği olduğunu bilmeliyiz.
Kendi sağlığımız kadar toplum olarak yapamadığımız insanlarında sağlığını düşünmemiz gerekir. Çevre temizliği de yaşantımızın bir parçası olduğuna göre çevreye karşıda gereken duyarlılığı göstermeliyiz.
Belediye her yıl yaptığı gibi bu yılda şimdiden afişlerle kurban kesim yerlerini belirlemiş kurban keseceklerin kurbanlarını orada çok rahat bir şekilde kesme olanağını bulacaklardır. Onun için kurban artıklarını rasgele yerler, apartman bahçelerine, sokak köşelerine bırakmanın zararını hepimiz beraber çekeriz. Hep söyleriz bir yeri nasıl görmek istiyorsan öyle bırak diye.
Kurban artıklarının temizlenmesi aslında çocuklara gösterilecek en büyük davranıştır. Bu dini vecibeyi çocuklara öğretilirken vacip olan kurbanın gerekliliğini anlatırken temizliğin farz olduğunu o öğrenmemizde yarar vardır. Çocuklara bir kamera gibi her şeyi gördüğü gibi algılar. Kendi yanlış olduğumuzu bilmemizde fayda vardır. “Aslan yattığı yerde belli olur” sözüne göre değil “temizlik imandandır” özlü sözüne sahip çıkarak insanlığın gereğini yerine getirmek gerek.
Kurban etlerini de çok düzenli bir şekilde ve itina göstererek, muhtaç insanlara ulaştırmalıyız. Ben kurban kestim demekle olmuyor. Onun bütün vecibelerini yerine getirmektir. Fakirin hissesini mutlaka ulaştırmalıyız.
Yarın kutsal mutlu ve güzel bir gün; kazasız, belasız kurbanlar kesmek ve daha nice mutlu bayramlara diyerek “hepinizin bayramı kutlu olsun” diyorum. Kalın sağlıcakla.