Mahmut Çepoğlu
8 Aralık 2006
Halkımız arasında dilden, kulağa fısıltılar her gün gürleşerek yayılmakta. ılimiz coğrafyasında özellikle Harran Ovası’nda yabancılara arazi satıldığı dedikoduları abartılı bir şekilde devam etmekte. Herkesin aklına gelen soru. Bu araziler yada mülk edinmeyi kimler nasıl yapıyor? Soruları hep kafaları kurcalamakta.
ılimizde özellikle Yahudilerin arazi aldığı konusunda söylentiler toplumu fazlasıyla rahatsız etmekte. Birileri; bu fısıltılardan medet umarak, kafaları bulandırarak, ünlem ve soru işaretleri ile kaotik bir ortam yaratarak, toplumu tedirgin etmektedirler.
Bazen sohbet ortamında konuşuluyor. Kimileri iyi niyetinden kimileri kuşkulu tavırlarla, kimileri bilinçli bir şekilde soruyor. Kimileri samimiyetinden sorarken, kimileride merakını gizlemiyor. Hani çapanoğlu arayanlarda yok değil. Bizde bu düşünceleri netleştirme adına ilgilisine yöneliyoruz. Kati, kesin ve net, hiç öyle bir şey yok…
Bir karış yerin dahi yabancı uyruklu kimselere satılmadığı meydana çıkınca, bu kez insanlar yeni söylemlerle yeni tezgah kuruyorlar. Sivri zekaları ile mide bulandırmaya devam ediyorlar. “Efendim Yahudiler mal alıyor, ama ilimizde yoksul insanların adına tapu yapıyor” diye kendine göre bir kılıf uyduruyor, minareyi çalacak ya!.. Böyle bir şeyi söyleyenlerin kendileri de inanmıyor. Su bulandırırlarsa bir fayda umuyorlar. Fakat bir fayda olacağını sanmıyorum, çünkü bulandırılan suda balık yok…
şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Peki yabancılar ilimizden mal alsalar ne olur? Sorusuna siyasi ve dini boyutuyla değil de ekonomik boyutu ile bakalım. Bunu siyasi boyutuyla uğraşan, mutlu bir azınlık da yok değil. Kendilerinden başka kimsenin mutlu yaşamasını istemiyorlar. ışe siyasetin yanında, birde din misyonunu da katarak “din elden gidiyor” yaygarası ile toplumsal yaşam için gereksinmelerimizi bir kenara itip, bağnaz girdaplarda boğdurulmak istenen “insanlık, milliyet ve ıslamiyet’tir.”
ınsanımız kendi dininden olmayanlara karış ön yargılıdırlar. Tepkilidirler. “Arazi almışlar” dedikodusu onları düşmanca tavırlar içine sokmakta.Toplumsal istikrarı bozmak adına her zaman birileri nifak tohumunu serpmişlerdir. Bizi yiyip bitiren “yoksulluk, cehalet ve düşmanlıktan” kendimizi bir türlü kurtaramıyoruz.
Birde niçin Urfa sorusu akla geliyor? Sözde Urfa, Yahudilerin kutsal gördükleri mekanlardan bir yer. Ayrıca “vaat edilmiş topraklar” olarak belirtilen toprakların içindedir. “Arzı mev’ud” olarak adlandırılan Fırat ile Nil Nehri arasında ki topraklar kast edilirken, bazıları bunu daraltarak Fırat ile Dicle Nehirleri arası ile sınırlandırmaktadırlar.
Oysa Fırat ile Dicle Nehirleri arasındaki yerler tarihte olduğu gibi tüm medeniyetler burayı “Mezopotamya” olarak adlandırmışlardır. Sayısız uygarlıklar burada konup geçmişlerdir. Dolaysıyla Yahudiler kadar başka milliyetler de bu topraklarda hak talep edebilirler. Onun için insanları Yahudilerle yada Hıristiyanlarla korkutmanın bir alemi yok sanırım. O zaman bizimde atalarımızın gittiği topraklarda hak talep etme hakkımız doğar.
Amerika ve ısrail’le çeşitli antlaşmalarla iç içeyiz. Amerika dünyanın efendisi, aşımızda ekmeğimizde olduğu yetmez, bir asır öncesinden yapılan yardımlarla damarlarımızda gezinmekte…Büyük ısrail projesi çokta inandırıcı değildir. Yıllardır küçük bir toprakta zor barınmanın mücadelesi veren ısrail’in büyük proje uydurmaları akıllıca bir şey olmadığı gibi, toplumsal ilişkileri zedelemekten, varsayımlarla konuşmaktan başkaca bir şey değildir.
Yapancıların mülk alması olayı doğru mu yanlış mı? Sorusuna “doğru” tarafından baktığımızda, zaten yabancı sermaye ülkenin her yanında var. Bankalar, şirketler, yatırım finansmanları, imalat ve inşaat firmaları, oteller, marketler zincirlerini elbette görüyorsunuz. Kendimizi yaşamın gerçeklerinden soyutlamayacağımıza göre sanal alemde ahkam kesmenin bir anlamı yok sanırım. Arazi alımıyla ilgili edebiyat yapacağımıza işsiz insanlarımıza “iş” bulup “aş” sorununu çözmemiz gerekir.
Araziler satılırsa ne olacak sorusuna devamla; ekonomik gelişmeler olacak. Yaşam renklenecek, sosyal aktiviteler hayatın her alanında kendini gösterecek. Ekonomik kazanımlar sosyal yıkımları düzeltecek, insanların kendi dinlerine dahi sahip olmayı öğrenmesine vesile olacak. ıyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı fark ederek, inanç biçimini hayatın her alanına yayacağına inanıyorum.
Çin Seti çekildi de ne oldu. Ayrıca demir perde ülkelerinin perdeleri nasıl yırtıldığını gördük. O zaman çokta kuruntu yapmamamız gerekir. Esas kuruntu kişi başına düşen milli hasıladan herkes kendine düşen payı nasıl alacak olmalı. Mutlu bir azınlık yerine eşit ve adaletli bir yaşam olacağına inanıyorum.