Mahmut Çepoğlu
1 Kasım 2006
Uzun zamanıdır tandırlıkta ocak üzerinde bir çorba türü olan lebeninin kaynamasını unuttuk. Tandırlığı unuttuğumuz gibi ocağı ve üzerinde kaynamayı arzu ettiğimiz, sitayişle bahsettiğimiz o günler geride kaldı.
Bu lebeninin ana maddesi isminden de anlaşılacağı gibi “lıben” (ayran) dan gelmekte. Arapça’dan Urfa ağzına geçince “leben” dolaysıyla ayran çorbası da “lebeni” olmuş. Dövme( dögme) her ne kadar katkı maddesi olarak görülüyorsa, lebeniye tat veren, şahsiyet kazandıran, karın tokluğu veren dövmedir. Farklılık olsun diye bazen içinde nohuda da rastlayabilirsiniz, pek önem arz etmez.
şayet ayran yada yoğurdun önemine dikkat çekerseniz, inisiyatifi elden bırakmam. Bana sorsanız lebeni de söz sahibi dövmedir. Dövüle dövüle adı zorla dövme olan buğdayın başına gelenlerden sonra haksızlık yapmış oluruz.
şimdi hazır satıldığına bakmayın; soku, siko curun dediğimiz; meydanlarda kış-yaz yağmurun, karın altında, bahar derken yazla etrafları şenlenen ve işte bende varım diyen curun, kamera gibi her şeyi görür, işitir. Soku bu; dili olmasa da etrafında meydana gelen olaylardan, şenliklerden haberdardır. Siz onun taş olmasına bakmayın içten içe güler hep. Hani oda buğdayla beraber hayli sıkıntı çekenlerdendir.
Yeni mahsul buğday “arasa” denilen Buğday Pazarına gelir gelmez, herkes kışın zahiresi, evinde kullanacağı kadar, unluk için, bulgur için, derken dövmelik de hatırlanır çuval çuval alınır. ışte buğdayın dövmeye dönüşmesinin serüveni bundan sonra başlar.
Meydan da ki curun yıkanır, temizlenir. Artık o yaz curun, kız ellerinin okşanmasından yeterince nasibini alır. Buğday; taştan, saptan, samandan ayıklanmış yıkanmış bir şekilde ıslak ıslak curuna doldurulur. Vay!.. sen misin curuna giren? Potansiyel suçludur artık o…
Dayanışma adına; kimi zaman genç kızlar, kadınlar, bazı bazı erkeklerin tokmaklarlarına maruz kalır. Curunda bir kaos, direnme yerine bir teslimiyet vardır. Dövüle dövüle kabuğu soyulur. Birde her tokmak kalkıp inerken başlayan türküler, atışmalar, sataşmalar yok mu? Buğdayı kahrederken curunu nasıl da sevindirir.
Soyunmaya niyeti olmayan buğday böylece istemeyerek de olsa, zorla soyulur ve adı “dövme” olarak telaffuz edilir. Buğday zorla da olsa soyunduğuna utanır, utanmasına da artık adı buğday değil; dövme olduğu için de fazla umursamaz. Cascavlak haliyle güneşe bırakılır. Kuruduktan sonra hanımların elinden savrularak kabuklarından ayrılır.
Dövmenin başına bu gelse dündün razı. Bu kez lebeni olmak yolunda kazana döküldüğünde yeni serüveni başlar. Ayranla birlikte ateşte kaynamaya başlar. Öyle kendi başına da değil. Önünde oturan ve uzun tahtadan kepçeyle karıştırmaya başlayan evin hanımı yada büyük annesi özel bir ilgi ve sabırla kıvamına getirir. Sonbahar, kışın kaynatılan lebeni çorbasının ocaktaki sıcaklığına dayanılırda, yazın sıcağında odun sürüp harlanan ateşin önünde durmak bir azaptır. Hepsi kör boğaz, nafaka uğruna…
Dövmenin ayranla kaynayanı olduğu gibi, sadece dövmeyi kaynatıp üzerine yoğurt döküleni de var. Ama ayranla kaynayan dövmenin hali, tadı bir başka olur. Ben en çok hayıflandığım, kışın çökeleğin eritilerek yapılan lebenisini şimdi bulamamdır.
Kaynatılarak kıvamına gelen lebeni ateşten indirilerek soğumaya bırakılır. Lebeni sofraya indirilecek zamanı bekler. ıçini bir parçada buz atıldı mı? yaz gününün vazgeçilmez yemeği olur. ısteyen yer, istemeyip burun tırın edenin de yapacağı bir şey de yoktur. Yiyecek bir şey olmayancı kör-pişman lebeninin başına oturur. Kimisi pekmezle katık yaparken, meraklısı yeşil isido ( biber) fırında közleyip beraberinde dürümleri mideye indirir.
Bembeyaz yüzüyle ile lebeni öyle çok sofraya indirildi ki; ev halkı artık onu kara kara görmeye başlardı. Köyde yaşayanlar bunu çok iyi bilirler. Hatta evlerde ne yedikleri, yoksulluğu anlatmak için bir realite dile getirilirdi. “Sıbe nan u dev, evare dan u dev” (sabah ekmek ayran, akşam dövme ayran” şeklinde cevaplandırılırdı.
Lebeninin “çok iyi bir yemek” olduğunu, söyleyenlere verilen cevapta pek haksız sayılmazdı. “niçin lokantalarda yok.” Sanki bu sözü lokantacılar duymuş olacaklar ki lebeniyi masaya taşıdılar. Daha çok köy kökenli olan lebeni derken şehirleşti. Başköşedeki yerini de aldı. Aldı almasına da insanlar ilgisiz. Nerede meraklısı? Masanın ortasında lokantacıların “ikramımız” dediği lebeni, bazen kaşık batırılmadan kaldırılır.
Dövmenin aşkı, ayranın sevgisi “ah serin bir lebeni olsa da yesek” diyen sesler çoktan tarihin sayfaları arasına gömüldü. şimdilerde kimi zaman soframızda bulduğumuz da lebeninin o mecbur olduğumuz günleri hep anımsarım.