Mahmut Çepoğlu
17 Ekim 2006
Son günlerde medyada gördüğümüz, okuduğumuz ve izlediğimiz kadarıyla cinayet ve ölümlere varan vahşice ölümler insanın kanını donduruyor. Her ne kadar ölümü kanıksadık deniliyorsa da “ateş düştüğü yeri yakar” sözüdür ki, yüreği yanan annelerin, bağrı hançerlenen babaların ağzından ister istemez isyankar sözler dökülüyor..
Bu sözler bizim vatan adına tuhafımıza gitse de vatanı ne kadar sevsek de hiç biri çıkıp evladının elinden tutup “git vatan uğruna şehit ol” demediğini de biliyoruz. “ Ben vatan sağ olsun diyemiyorum” denildiği gibi “ ne şehidi” deyip kestirip atanlarda var.
Bunun sebebi elbette insan oğlunun dayanma gücünün olmaması gibi esasen de niçin ölümler olsun gibi bir barış mesajı içerdiğine inanıyorum. Kiminle niçin neden barış demeyin. Biz birbirimizle barışacağız. Yıllar önce kaybettiğimiz sevgi toplumu adına her şeyden önce kendimizle barışık olacağız. Toplum olarak linç girişimleri, zulum ve şiddet, toplumsal huzursuzluğun pik yaptığı bir dönemden geçiyoruz.
Bu ülkenin evlatları değimli idi ki, ülkenin kurulmasında kanlarını vatan sathına harç yaptılar. Dört bir yanda ülkeyi bölüşmek isteyenlere karşı göğüslerini siper ettiler. Bu ülke evlatlarıydı ta Yemene kadar gidip savaştılar, türkülere konu oldular. Diğer yanda “Çanakkale içinde aynalı çarşı, anne ben gidiyorum düşmana karşı” deyip ağıtlar yazdılar kanlarıyla…Hele Rus hududunda ki zulüm bunlar unutulacak savaşlar mı? Bu vatandaşların kahramanlıkları dillere destan oldu. Doksan bin asker kimin için kış kıyamette karlar altında neden niçin Sarıkamış’da can verdi. Bunların dinini, ırkını mezhebini soran var mıydı?
Oysa bu gün bakıyoruz tüm bunlar unutulmuş, ülkede alevi-suni, Türk-Kürt, Laik- Müslüman çatışması çıkarmakta. Bunu “ülkemizin birlik ve bütünlüğünü istemeyenler yaptı” diyoruz. Peki biz Türkiye’nin vatandaşları olarak bu nifak tohumlarına karşı mı çıktık, yoksa ekilmesine yardımcı mı olduk? Hele bir kendimizi sorgulayalım? ışte bu öz eleştiriyi yapacak yüreğimiz varsa o zaman doğrular içimizdedir.
Hala kimi şehitler üzerinde siyasi hesaplar yapılmakta. Kimse bunlar neden niçin böyle davranışlarda bulunuyorlar demiyor. Kaos ortamı yaratmak isteyenlerinde hesabına geliyor. Bayraklara sarılı tabutları gördükçe insanın yüreği sızlıyor. Her evladı bir ana doğurmuş. ıster dağda ölsün ister nöbette.
Onu dağa düşüren nedenleri çözüm getirmedikten sonra nöbetteki ölümlere daha çok ağıt yakarız. Biri inanarak dağa çıkmış, diğeri kutsal görevini bir an önce bitirip geri dönmek arzusundadır. Oysa diğerinin niyeti dağda ölmektir. şimdiye kadar bu ülke insanı arasında çizgi dahi yokken, şimdi bu kadar derin uçurumların açılmasının nedenlerinin vicdani muhasebesini yapmak lazım.
Her yerde alevler yükseliyor, evler ağıt yeri. Hak aramalarda sürgünlerle insanlar susturulmak isteniyor. ınsan hakları tanıyan yok, kadrolaşma tüm hızıyla sürmekte. Atamaların sadakat ve partizanlıkla içselleşmediğini kim söyleyebilir. Anti demokratik uygulamalar hayatın her alanında mevcut.
Özgürlükçü talepler silinip atılırken terörle mücadele yasası adı altında, yeni baskıcı ve totaliter baskılara maruz kalınmakta. Bunlara ülkedeki kaos ve şiddet, kapkaç, uçucu madde bağımlıların varlıkları eklendiği zaman bu gidişatın insanlara hizmet için iyi bir şekilde kullanılması gerekirken, kendi makam ve mevkilerine yeni cazibeler ekleme çabasında olmaları ülke adına bizleri derinden yaralamaktadır.
Konuyu buraya kadar getirmişken son günlerde sözleriyle popülitesini artıran Mehmet Ağar’dan bahsetmeden geçmek olmaz, derim. Yıllarca şiddetli bir kavganın içinde olan bir insan, dağların kuşlara bırakılmasını, yakılan, barut kokan dağlarda çiçek açılmasını, yıkılan köyleri mutlu görmek istiyorsa, demek ki, herkesin bu ülkenin menfaati adına başımızı ellerimiz arasana koyup istenen bu barıştan payımıza ne düşer, vatandaş olarak ne yapabiliriz fikrini tahlil etmeliyiz.
Halkımız arasında yaygın bir deyim var “söyletene bak” diye. Bu işin hamasi nutuklarla çözülmeyeceğine Sayın Ağar’da inandıysa ve bunu sesli dile getiriyorsa dünyanın dengesi değişiyor demektir. Dilek ve temennimiz odur ki, bu söylem siyaset adına değil, ülkenin bütünlüğü adına söylenmiş olsun. Çünkü devlet ve hükümet kademelerinde iken kimsenin böyle bir düşüncesi yok. Öldürmekten ve yok etmekten imhadan başka bir şey düşünmedikleri gibi, kimileri de o makamlarda iken etraflarını görmez olurlar. Tahtan azil olduktan sonra artık yukarılarda değil, halkın içinden halkın gözüyle etrafını seyre dalınca insan bazı şeylerin farkında oluyor, demek.
Barışın mutluluğun yeniden tesisi için bu harca el birliğiyle su katmak gerek vesselam.