Mahmut Çepoğlu
25 Ağustos 2006
Tarih geçmişimiz olduğu kadar geleceğimizdir. Övünç payı çıkarmamız için onu korumalı ve yaşatmalıyız. 1960 yıllarına kadar Birecik köprüsünden bu yana turizme yasaktı Bu yasak zamanla kalkmasına rağmen çoğu insan hala Urfa’ya gelmesini bilmiyordu. Bugün artık dünyadaki gelişmeler, ilimizi de globalleştirerek GAP projesiyle, bir dünya kenti haline getirdi. şunu vurgulayarak devam edeyim. GAP’ın yaşatılması ve tarihe mal edilmesi için de eşit kalkınma, adaletli bir dağılım olmalı, yoksa GAP’ın nimetlerini şimdiden kaybetmiş sayılırız.
Dünyanın her tarafından ziyaretçiler akın akın gelmekte. Tarihi mimarisi ile bir müze şehir olan ilimize sahip çıkarak, onu tarihi ve otantik yapısı ile dünyanın incisi konumuna getirmek hepimizin görevidir. Bu da büyük fedakarlıklar gerektiren bir çalışmadır. Her insanın kendi aynası yaşadığı yerdir. Kendini orda görür. Sevincimizi, kederimizi bölüştüğümüz kadar, tarihi ve mimari yapısını korumak, şehrin temizliğine gereken özeni göstermek, dahası sahip çıkarak o aynada boy göstermemiz demektir.
Yapılan kazılardan on bin yıllarını aşan bir geçmişi meydana çıkarılmış bulunan ilimiz tarihi ve kültürel varlıkları ile antik bir kent olma özelliğini, tüm yıkımlara rağmen korumaktadır. Efsaneleri ve tarihi gerçekleriyle çağlar öncesinden günümüze ışık tutan ilimizi turizme kazandırmak için tüm yapılanların az geldiğini daha çoğunu başarmak için herkes elinden geleni yapmalıdır.
Biraz tarihin derinliğine yolculuk yaparak, Adem’in çift sürdüğü toprak olarak ünlenen Harran da, sırasıyla nice peygamberin uğrak yeri medeniyet ve uygarlıkların bütünleştiği, milliyetlerin konup geliştiği yer olduğunu görüyoruz. Nuh Tufanı’ndan sonra kurulan yedi yerleşim yerlerinden biri olduğu rivayet edilir. Antik kentin, kadim tarihin söylencesini bilimsel verilerle buluşturulmasının yapılacak kazılarla belgelenmelidir.
Hz. ıbrahim’in tek tanrı inancının dünyaya yaydığı, ateşe atılma efsanesiyle insanların yüreğine taht kurduğu, putperestlere, zulme ve sömürüye baş kaldırdığı, misafirperverliği bizlere miras olarak bıraktığı, ilimizin bu manevi değerlere önem vermek ve onu yaşatmak bir onurdur.
Dahası Hz. şuayp’ ın yaşam sürdüğü, halk arasında ”Berriye”(başıboş, sahipsiz) denilen ve Kuran-i kerimde “Medyen” olarak adı geçen bölgede Hz. Musa’nın Mısır’da sürgün olduktan sonra geldiği Medyan diyarında çobanlık yaptığı, Hz. şuayp’ın kızıyla evlendiği vakıalar arasındadır.
Kral Abgar Hz. ısa’nın dinini kabul etmek için Urfa’ya davet eder. Gözlerinden hasta olan Kral Abgar’ın hastalığının bertaraf edilmesi için kendisinin gelemeyeceğini ancak ona yüzünün resminin çıktığı şifa bulması için bir mendil gönderir. ışte mendilin atıldığı kuyu gibi (ki bu kuyu halen eski adı Kızıl kilise ( St.Stephan) olan şimdiki adıyla Ulu Cami’nin içinde bulunduğu söylenmektedir.Yine aynı mendilin Eyyup peygamber makamının yanındaki kuyuya atıldığı söylencesi de vardır.) bir çok tarihi kalıntı vardır.
Havarileri için gökten sofra istemesi bu sofranın, “Sofra“ köyüne indiği, onun için bu ismi aldığı, bu olayın Kuranda Maide(sofra) suresinde geçtiği, bu toprakların kültür zenginliğini göstermektedir. Kesin olmamakla birlikte Hz. ısa’nın bu bölgenin topraklarından geçtiği ve Hıristiyanlık’ın kabul edildiği ilk yerlerden biridir. Her ne kadar Hz. ısa’nın geldiği tespit edilmemişse de şimdiki Urfa coğrafi sınırları içinde geçtiği söylencesi efsane de olsa bizim için bir mutluluktur. Bu topraklar vaad edilmiş topraklar değil Mezopotamya’sı, altın hilali, bereketli toprakları, yer altı ve yer üstü zenginlikleri ile kutsiyeti kabul edilmiş topraklardır.
Tüm bu tarihi ve kültürel zenginlikler, manevi yaşam, birer kapalı kutu gibi durmaktadır. şifreli, büyülü olarak görülmemelidir. Her kimse el atamaya korkmamalıdır. Gerçekler insanın aynasıdır. Bunlara sahip çıkılmadığı müddetçe, insanlar yeterince tarihi, mimari şaheserlere karşı yeterince eğitim almayana kadar, nice eserler define bulma uğruna tahrip edilecek, yahut dini değerleri hiçe sayıp bunlar; küfrün eserleridir deyip yok edilecektir.
Yapılması gereken şeyleri sıralamaya kalkarsak önce insanımız yaşadığı evlerin tarihi değerini bilerek günlük menfaat uğruna tahrip etmemeli, tarihi sevme bilincine erişmelidirler. ılgili kurumların başta Urfa Kalesi olmak üzere Göbekli Tepe, Senem Mağara (Senem Manastırı), Soğmatar, şuayp şehri, Hanel Ba’rur, Bazda Mağaraları gibi yerlerin restorasyonlar yapılmalı, kazı çalışmalarına hız verilmelidir. Hiçbir tarihi yapı içeriği ve özü dışında kullanılmamalıdır.