Mahmut Çepoğlu
21 Ağustos 2006
ıyi ki hayvanlar konuşmuyorlar, eğer konuşa bilselerdi, bizim onlara çektirdiğimiz bir yana, bizim bir birimize yaptıklarımıza üzülür utanırlardı. ”Hayvanlar koklaşa koklaşa” anlaşmalarına karşı, bizim “konuşa konuşa” diyalog kuramamanın sıkıntısı, eksikliği, bizleri nasıl derinden yaraladığını, bu nedenle dillerinin olmamasının sevincini yaşadıklarından eminim.
Hayvanlar birbirlerini çıkardığı sesler, saçtıkları kokularla, duyu organları yoluyla birbirlerini tanır, isteklerini, sevgilerini, düşmanlıklarını belirtirler. Bazı hayvanların gözü görmemesine, kulağının işitmemesine rağmen,tehlikeyi sezer, dostlarını düşmanlarını ayırt ederler. Kendilerini savunmaya çalıştıkları gibi kimi zaman tehlikeli olurlar, saldırır öldürürler.
Hayvanlardan önemli farkımız, düşünme ve konuşma yetimizin olmasıdır. Hayvanlarda bu noksanlıklar olmasına rağmen, koklaşarak bizlere bir şeyler öğrettiklerini pekala görüyoruz. ınsan olarak bizim konuşarak birbirimize bir türlü yaşamın gerçeklerini, güzelliklerini, insani değerleri, toplumsal yaşamın gereklerini, hem cinslerimize, karşı cinslerimize yaşam hakkı tanımadığımız meydanda. ışte bu nedenledir ki “fabıl” dediğimiz hayvanları konuşturma sanatı meydana çıkmış. Biz hayvanlara bazı yakıştırmalarda bulunarak onları örnek alırız.
Hayvanları huyları, davranışları ile tanır, onlara çeşitli yakıştırmalarda bulunuruz. Zooloji aleminde de bu böyle midir bilinmez? “Tilki gibi” denildiğinde onun kurnaz olduğunu hemen anlarız. Zürafa gibi denildiğinde onun uzun boylu olduğu kast edilmektedir. Tavşanın korkaklığı dillere desten. “Aslan gibi” denildiğini onun cesurluğu, yiğitliği anlatılır. Hain denilince, akla ihanetin sembolü yılan gelir. Bukalemunu görmemişiz, renkten renge büründüğünü duymuşuz. Onun için, dönek, iki yüzlü insanları onunla benzeştiririz.
Bizlerde hangi hayvanın hangi mizaca ve yapıya sahip olduğunu yıllardır beraber yaşamanın verdiği engin tecrübelerle öğrenmişiz. Ne yazık ki insanlar olarak birbirimizi bir türlü tanımayışımızın sebebi “her kul kendi aklından razı” Bazı hayvanlarda var ki gücünden faydalanmış, ağır yük taşıtmışız. Tarlada, harmanda, çiftte, çubukta kullanmışız. Kimisine binip seyr ü seferlerde bulunmuşuz, savaşta, zaferde kullanmışız. Onlar bizi en iyi şekilde anlayarak buyruklarımıza uyarken, biz birbirimize haksızlık ve zulüm yaparak isyanlar yaratmaktayız.
Tüm bunların yanında birde çevremizdeki insanları zaman geldiğinde çeşitli hayvanlara benzetiriz. Kızdığımızda onları kötü yorumlar, sevdiğimizde onu o hayvanın yiğitliği ile özdeşleştiririz. “Koyun gibi adam” dediğinde, uysal, uyum içinde sessiz sedasız biri kast edilir. “Kuş beyinli” iması hakaretin en alası. Peki şu kuş isimlerini alarak kendimize övünme payı çıkarmamız neyin nesi.
Öteden beri evin önünde, boynunda tasması ve taş bir yalakta yalanan sürülerin koruyucusu, evin bekçisi olsa bile “köpek” sıfatını kimse kabullenmez. Hatta kırsal alanda köpeğin yalını zamanında vermeyen aileden çocuğa babanın “köpeğe kurban olasın “ dediğini duymuşuzdur. Yine“köpeğe taş atılmaz sahibinin hatırı için” sözü yaygındır. Köpek için nice olay olduğunu ve ölüme kadar varılmasının çelişkisini anlamak mümkün değil.
Sağ olsunlar, şu hayvan severler çıktıktan sonra, sokak hayvanlarının değeri de hayli arttığı gibi sokaklar hastalıkla hayvanlardan, başı boş köpeklerden temizlenmiş oldu. Birde şu sokak çocuklarına sahip çıkılsaydı ne sevindirici olurdu. ış güç peşinde koşarken şimdi her biri serseri mayın gibi aramızda dolaşmalarının tehlikesini yaşıyoruz..
Aslanın hayvanlar aleminin kralı olması bana insanlar arasındaki kralların ne tür bir karaktere sahip olduğunun ifadesidir. Kral olması güzel de, yırtıcı olması onu çok sempatik kılmıyor. Her halde ondan olacak ki, krallar, liderler, aşiret reisleri, ağalar onun için zulüm sahibidirler. Kirliliği, pintiliği ile dillere destanken bizler hep aslana özendiğimiz için ona bakıp “aslan yettiği yerden belli olur” deyip temizliği aslandan öğrenmeye çalışmamız da neyin nesi….
Birisine kalkıp bir hayvan ismi yakıştıramazsan, ama bazı şeyler mecburi veya yaptırım güçü olanlar tarafından zorla yaptırılınca ses seda çıkmaz. ışte nice kurt, kaplan, tilki, porsuk, kartal, akbaba, ve daha neler neler…Soyadı olarak kabul ettiğimiz gibi ismimizin bir hayvan ismi olmasından dolayı da böbürleniriz. Bu insanlığa yakışır mı, insani kurallara sığar mı diyen yok ?
Hayvanların dile yok fakat konuşsalar elbet söyleyecek çok şeyleri olduğunu tahmin ediyorum. ıyi ki onlar konuşmuyor, onlarda konuşsaydı, insanların yer yüzünde yaptığı zulmü her halda toprak ve taştan başkaca kaldıracak kimse kalmazdı, onlara da yapılmayacağına göre kala kala yine insanlar kalıyor, güçlü zayıfı eze dursun.
Hayvanlar alemini keşfetmişiz ama kendimiz hala muammayız…