Mahmut Çepoğlu
19 Mayıs 2006
ılkbaharın daha tadına varmadık. şöyle sere serpe güneşin tatlılığını sinemize dolduramadık. Kaynayan kanımızla gönlümüze göre bir spor yapamıyoruz. Eski oyunları arar dururuz. Kiminle nasıl oynayacaksın. Uçurtma şenliklerini sitayişle anıyoruz hep. Uçurtma şenlikleri ayrı bir haz veriyor insana… Eski çocukluk dönemi yaşanmıyor artık. Organizeli uçurtma şenlikleri olmasa da hani, adını sanını unutacağız. Kıştan kalma esintiler hala kendini hissettirmekte. ınsanlar baharı yaşamadan, iklim şartlarının belirtilerine istinaden sıcak yazın kucağına düşeceğimiz her halinden belli. Baharın gelmesiyle, edebiyat çalışmaları, dost ziyaretleri, söz-saz meclisleri yeniden renkleneceği gibi bu kez sıra gecelerinin sohbetleri kır gezileri ile pekişecek…Tarihi mekânlara gezinin hazzına varıyor insanlar. Kendi şehrindeki tarihi mekânlarını ilk kez görme memnuniyeti karşısında heyecanlanıyor. Gizemli, görkemli tarihi mekânlar karşısında apışıp kalanlarda yok değil hani… Belediyenin çalışmaları arasında sayılan kültürel faaliyetlerin görücüye çıktığı bir yer sergi salonu… Bu salonun merkezi bir yerde olması açısından sergi salonu olarak kullanılan yer, geçen yazın, kışın soğuğuna rağmen bir hafta dahi boş kalmadı. Sanat severlerin sanatla buluştuğu bir mekân. şehirdeki önemli bir boşluğun kapanmasına vesile olduğu gibi, toplum bilincinin yükselmesine referans olmakta. Belediye sergi salonunun da yaşamı çerçeveleştiren fotoğraflarla, sokak çocuklarının azminin işlendiği resimler… Hüsnü hat sergisi, ebru sanatının renklendirdiği duvarların yanında kimi zaman masalarda el işi yeteneklerinin sergilendiği, mikro kredinin güzelliğini göz nurunu görmek mümkün. Belediyenin önündeki kermesler cıvıl cıvıl insan kaynıyor. Yine kitap sergisi insanların unuttuğu sevgiyi bir nebzede olsa hatırlatıyor. Neticede kitaptır okumak lazım. Hani kitap en iyi arkadaştır diyoruz ya…Okudukça herkes kendi payına düşeni alır… Bir çok sanat severin sanatla yakından buluşmasına, renkleri ve güzelliklerin hazzına doya doya erişmesine neden olan sergi salonu, ilgililerinin yine en gözde yerlerinden birisi oldu. Artık Urfa belediye binasının önü bir gösteri merkezi durumunda. Bir gün sergi bir başka gün kermes, yine bir başka gün animasyon, kitap sergisi ve çeşitli etkinlikleri sahne olmakta. Görsel şölenlere ihtiyacımız olan bir kent olduğumuz gibi erdemli yaşamın güzelliklerini bu güne kadar yakalayamamış olmamız bizim bazı eksikliklerin farkında olmadığımızdandır. Zaman zaman dikkatimi çeken oraya yakışmayan, bir sanat özelliği taşımayan eser, el becerisi ve çeşitli yetenek gibi görülen basitliklere açık olduğudur. Bu sürekliliğin devam etmesi halinde; izleyici, sanat sever, “yine sıradan bir şeydir” deyip başını salona taraf çevirmeden yoluna devam eder. Aslında oraya bir kalite getirmenin bir standarda bağlamanın zamanı gelmiştir sanırım. Kimilerinin ne kadar arzularının yerine getirilmesi değil; sanat adına yapılanlara olduğu kadar etki ve tepkinin önemini kavramak lazım. Sergi salonu iyi işletilmesi ve kullanması halinde sanattan habersiz nice insanın derinlerinden saklı sanat aşkı depreşecek. Sanatçı, sanat, sanatsever şeklinde kurduğumuz üçgende hiçbir şey meta olarak değerlendirilmemeli. Sanatçıya yapılan maddi katkılar sanatın yenilenmesi ve sanat için bir dönüşümdür. Sanatçının ürünlerini sergilemesi de onun bir maddi beklentiden ziyade sanatsever ve izleyicilerle buluşmasıdır. Elbet sanatçıları sahiplenmek bir gönüllük işi kadar sanatın yaşaması anlamında bir mecburiyet olmalıdır. Sanat bir sevgi çemberidir, gelin o çocukluk yıllarında yuvarladığımız çemberi şimdi büyük olarak yuvarlayalım. Çocuklara, gençlere örnek olsun…Ağaç yaş iken eğilir sözünü bu gün daha iyi görüyorum. Çocuklara çocuk yaşta ilgi gösterelim ki gelecek için ders alsın, hayatı güzelliklerle dolsun. …