Mehmet Göncü
30 Ocak 2008
Günümüz bilim, uzay ve ileri teknoloji çağını yaşıyor. Geçenlerde elime geçen bir yazıda okumuştum. Uzay araştırmalarında, kullanılan hasas bilgisayar hesaplarına göre, adına Dünya dediğimiz gezegenimizin daha 44 (kırk dört) milyar yıl yaşayacağı varsayılıyor.
Varsın ömrü uzun olsun.
Fakat, üzerindeki canlı yaşam için bu süreyi verebilir miyiz? Zannetmiyorum. Zira adem oğlu, bizzat doğaya yanlış ve tahripkar müdahale ile yeryüzü bitki ve orman varlıklarını yok ederek, kaçınılmaz sonunu kendi eliyle hazırlamaktadır. Bu sebeple canlı yaşam için sonun başlangıcı olan alarm zillerinin çalmaya başladığını bile söyleyebiliriz.
şöyle ki; atmosfere çeşitli şekillerde pompalanan yaşam ve ekolojik denge için gerekli olan sera gazlarının fazlası, ormanlar yeterli düzeyde olmadığı için emilmeyerek birikmekte, bu da her geçen gün küresel ısınmaya sebep olmaktadır.
Dünyamız son 600 yıldır en sıcak dönemini yaşıyor. Son yüzyılda gezegenimiz 0,3 c ile 0,6 c derece ısındığını ve deniz seviyesininde 10-
Keza; buzlarla kaplı yüksek dağlarda da erimeler oluşmaya başlamış, Himalayalar’daki çözülme ve diğer ekolojik dengesizlikler sonucu, Bangladeş git gide şiddeti artıran bir çevre felaketini sık, sık yaşamaktadır. Güney Asya, Tayland, Filipinler, Çin, Amerika ve Avustralya kıtalarının ağırlıklı olarak okyanus kıyılarındaki bölgeleri bu olumsuzluktan fazlası ile nasiplerini almaktadırlar.
Ayrıca, kutup bölgelerindeki buzul erimeleri, tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Geçen yıllarda Antartika’nın Ronne bölgesinde ABD’nin Delaware eyaletinden daha büyük bir buzulunda koparak ayrıldığıda saptanmıştır.
Daha birçok yazamadığım çevre felaketleri Dünya’nın gözü önünde cereyan ediyor. Ediyor da ne oluyor sanki. Çoğunluğun umurunda bile değil. Vur patlasın, çal oynasın. Birleşmiş milletlerin Rio ve Kioto konferansında alınan kararlara maalesef gelişmiş ülkeler bugüne kadar istenilen düzeyde uymadılar.
Halbuki geçte kalınmış, çarede tükenmiş değil. Kaldı ki doğayı kirletip tahrip etmesek, o kendini çok çabuk yeniler ve dengelerini kurar.
Özetle; birey ve toplum olarak neler yapabiliriz.
a) Çevre sorununu insanlık sorunu olarak kabul ederek,
b) Dünya Çevre Örgütlerinin uyarılarını ciddiye alarak,
c) Çevre bilincini bilimsel olarak ilkokuldan başlamak üzere zorunlu ve uygulamalı ders olarak okutarak, en önemlisi de doğayı ve tüm canlı ve cansızları severek çevre olgusuna katkıda bulunabiliriz.
Örneğin; Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimat ile başlatılan ağaçlandırma seferberliğine sivil toplum kuruluşları olarak ve ayrıca birey olarak katılabilir, birer fidan dikip yetiştirebiliriz. Ayrıca çevreyi korumanın bir insanlık görevi olduğunu da, toplumun her kesimine bıkmadan usanmadan anlatabiliriz.
Unutulmamalı ki çevreye ve topluma karşı sorumluluk hisseden kimse uygar insan olarak tanımlanır.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla…