Mehmet Göncü
17 Ocak 2007
Tarihte ün yapmış ve tarih yazmış nadir insanlardandır, büyük ıskender. Makedonya kralı Filip’in oğlu olan büyük ıskender, onaltı yaşında kazandığı bir zaferle ünlenmiş, onsekizinde ise babasının ölümü üzerine kral olmuştur. Henüz 33 yaşında iken Babilde bir ziyafette içtiği altı şişe şarab’ın etkisi ile zehirlenerek ölen ıskender, Mısır’ın zaptı sırasında, o dönemde geçerli ve yaygın olan TEB dininin baş rahibinin ıskender’i Tanrı Ammon’nun oğlu ilan etmesinin verdiği abartılı özgüveninin sonucu (yani gururunun) kurbanı olmuştur. şansı ve şartları el verdiği için ıskender on beş yıllık krallığı sırasında, Anadolu’yu, Kafkasları, Mısır’ı Mezopotamya’yı, ıran’ı ve son olarakta ındus ırmağını geçerek Hindistan’ı zapt etmiştir. Durmadan, dinlenmeden, savaştan savaşa ve ülkeden, ülkeye koşan ordusunun nihayet yorgunluğunu ve tedirginliğini hisseden ıskender, seferlerine ara verip, ordusu ile mezopotamya’ya geri dönmüş ve o dönemde bir Kildani şehri olan Babile yerleşmiştir. Neticede de yukarıda arz etmeye çalıştığım trajik bir sonla da ölmüştür. ıskender, Hindistandan döndükten sonra bütün servetinin tamamını askerlerine ve yanındakilerine dağıtmıştır. Kendisine çok yakınları sormuşlar, “kendine acaba hangi serveti ayırdın?” O da cevaben; “Ben kendime düşlerimdeki ve gönlümdeki umudu ayırdım” demiştir. Aslında ıskenderle ilgili yazılacak ilginç çok öykü ve rivayet var, ama ben bu gün bu yazıyla yetineceğim. Ne dersiniz değerli okuyucularım? Aristo Tales’inde öğrencisi olan Büyük ıskenderin bu ilginç ve kısa yaşamından birçok hisse ve ders çıkarmak gerekmez mi? Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla.