Mehmet Göncü
19 Ekim 2006
Çok kimsenin bildiği gibi “Sarı gelin” isimli meşhur bir türkü var. Bu türküyü her dinlediğimde, rahmetli Hacı ninemin bana anlattığı gerçek yaşanmış bir başka sarı gelin hikayesi aklıma gelir ve çok üzülürüm. Aşağıda anlatacağım acıklı olayı, halen hayatta olan annemde, dayısından ve annesinden dinlemiştir. Bende hem kendisinden, hem ninemden, hem de annemin dayısı oğlundan dinledim. Anlatacağım olay Bitlis ilimizin Adilcevaz ilçesinde birinci dünya savaşı yıllarında meydana gelmiştir. Bilindiği gibi Birinci dünya savaşı başlayıp, bir müddet sonrada Osmanlı Devleti de harbe sokulunca, Çarlık Rusya askerleri önce Van ilinin Başkale ilçesini 400 ermeni milis çetesi ile birlikte işgal ettiler. Yerli sivil halk özellikle ermeni çetelerinin saldırısına uğradı. Halkın büyük bir bölümü kerkük ve musula doğru kaçarak göç ettiler. Bir kısmı da Van, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Bitlis, Silvan, Diyarbakır, Urfa yolunu takip edip, Antep, Adana, Halep bölgesine gidip, bu illerde kaldılar. Bilahare Erzurum, Muş ve Erzincan illerinden daha doğrusu vilayeti sitte denilen altı ilin müslüman ahalisi bu yolu takip edip, göç ettiler. ıkinci dönem mebuslarından ıbrahim Arvasi, tarihi hakikatlar isimli kitabında müslüman ahaliden en az 1 milyon kişinin bu göçler esnasında kolera, tifo, tifus ve açlıktan öldüğünü belirtmektedir. Savaş bitip bu iller kurtulunca göç eden ahalinin bir kısmı geri memleketlerine döndüler. Bir kısmı da dönmeyip hicret ettikleri illerde kaldılar. Bu çilekeş değerli insanlar Urfa’nın, Antep’in, Maraş’ın ve Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunda büyük yararlıklar gösterdiler. şehitlik ve gazilik şerefine nail oldular. Allah’ın rahmeti hepsinin üzerlerine olsun. Neyse, biz dönelim yazı başlığımızdaki konuya. Çarlık Rusya orduları, Başkaleden sonra yavaş yavaş sırası ile Van gölünün kuzeyinden ve güneyinden ilerleyerek Gevaş, Erciş ve daha sonra Adilcevaz ilçelerini işgal ettiler. Rus askerleri gelmeden önce, alel acele kasabayı terk eden Adilcevaz’lılar yerleşim merkezinde eşyalarını ve hayvanlarını bırakıp, güneye doğru göçe başlarlar. Bir an da yoksulluk ve açlığın ızdıraplı günleri başlar. (Başka bir yazımda göçü ve onun acıklı hazin sonuçlarını kaleme alacağım ki, bugün mübarek nimetimiz olan ekmekleri ve güzelim yiyecekleri tüketmeden israf eden ve bayatlatıp çöpe atan yeni nesillere ibret olsun diye.) ışgalci Ruslar kent merkezine Ermeni taşnak, hıncak ve ramgavar çeteleri ile birlikte girdiklerinde, şehirde yürüyemeyen felçli ve kimsesiz yaşlı hastalardan başka kimseyi bulamazlar. ışte hikayemize konu olan sarı gelinde, hasta ve felçli olan kayınvalidesini yalnız bırakmamak için göç etmemiş, asil bir kadındır. Sarı gelinin kocası askerdir. Ve savaştadır. Giderken yaşlı ve hasta annesini sarı geline emanet etmiştir. Sarı gelin altın sarısı saçlarından dolayı ve Dünya güzeli bir yaradılışta olduğundan yakınları ve komşuları tarafından bu adla anılmaktadır. ışgalci Rus askerleri de sarı gelinin güzelliğini ermeni çetelerinden duymuşlardır. Yaşlı kadının evini ararlarken gelinin yerini sorarlar. Kadını çok sıkıştırsalar bile, yaşlı nine gelinin yerini söylemez. Sarı gelin ise Rusların ve ermenilerin gelişini gördüğü için, elbise sandığının içine saklanmış ve sandığı içerden kilitlemiştir. Sandığı da aramaya kalkan işgalci çeteler, zorlayıp sandığı kırıp, parçalarlar. Ancak; sarı gelin kurtuluşun olmadığını anlayınca yanında taşıdığı kuvvetli bir zehiri içerek hayatına son vermiştir. Ama düşmana ve ermeni çetelerine namusunu teslim etmemiştir ve şehit olmuştur. Bu olayı göçten iki gün sonra Adilcevaza hayvanların ahırda kapalı kaldıklarını hatırlayıp onları salıvermek için dağ yoluyla ilçeye geri dönüp, hayvanların kapısını açan annemin dayısı, komşuları olan nineden bu olayı duymuş ve çok üzülmüştür. Annemin dayısı tekrar Adilcevaz kafilesine yetişmek üzere dağ yoluyla Bitlis’e doğru yola çıkmış, ve üç gün sonra da Silvan’da ailesine yetişmiştir. Bu sürede yol yorgunluğuna dayanamıyan yaşlı babasının burada vefat ettiğini öğrenmiştir. Ben Van’da görevliyken her Silvan’dan geçende mezarının yeri belli olmayan Annemin dedesi Hacı Ahmet efendinin ruhuna fatih’a okur, dualar ederdim. Rahmetli ninem Hacı Cemile hanımda her namazdan sonra babasına dua ederken vatanlarına ihanet eden ermeni çetelerine de bedualar ederdi. Evet sevgili okuyucularım benim bildiğim saı gelin hikayesini ayrıntılara girmeden kısa bir şekilde anlatmaya çalıştım. Diyeceğim o ki; Allah kimsenin yurdunu ve vatanını düşman işgaline maruz bırakmasın. Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla.