Cüneyt Gökçe
29 Haziran 2007
Bir eğitim ve hizmet yılının ardından güzel bir tatil mevsimiyle karşı karşıya bulunmaktayız. Dönem boyunca çalışıp çabalayan yavrularımız da güzel bir tatil hak ettiler. Bir sonraki dönemde daha başarılı olmaları için dinlenecekler; yorgunluklarını atacaklar ve güzel bir hazırlıkla bir sonraki eğitim-öğretim dönemine başlayacaklardır.
Ancak, tatilin ölü vakit olarak algılanılmaması gerektiğinin vurgulanması zorunludur. Başka bir deyimle:
Tatil, tamamen ölü vakit değildir.
Tatil, zamanı bütünüyle “boş” geçirmek manasına gelmez.
Tatil, yan gelip yatmak ve zamanı katletmek anlamını taşımaz.
Tatil, plansız-programsız ve başıboş olmanın karşılığı olamaz.
Tatil, kitaba “bakmamak”,ve kalemden “küsmek” demek değildir.
Uzatılabilecek bu listeyi göz önünde bulundurduğumuzda, tatilin çok güzel bir fırsat ve “farklı” bir yaklaşımla “iyi değerlendirilebilecek“ bir zaman dilimi olduğu anlaşılır.
Yorgun beden ve zihinler değişik meşguliyetlerle dinlendirilebilir. Geçmiş bilginlerimizin menkıbelerini okuduğumuzda bu dengeyi çok güzel kurduklarını görüyoruz. Örneğin, Tefsir çalışırken yorulduklarında Hadis kitabını ellerine aldıklarını; Mantıktan Akaide, Siyerden Kur’an okumaya, Dilbilimden Felsefeye, Fıkıhtan şiire geçiş yaptıklarını; farklı alanlara göz atmak suretiyle dinlendiklerini gözlemliyoruz.
Buna göre günümüz şartlarında, “imkanlarımız ölçüsünde” güzel ve faydalı bir tatil geçirmemiz mümkün olabilir. Her şeyden önce yapılabileceklerin güzel bir plan ve programı çıkarılmalıdır. En kötü program bile “programsızlıktan” iyidir.
Tatil konusunda “imkanların zorlanması” ve bu konuda aile bütçesinin sıkıntıya sokulması doğru değildir. Ancak mevcut şartların çerçevesi içerisinde tatil ve izin günlerinin bir kısmı akraba-taallukat ziyaretiyle ve gezilip görülebilecek yerlere gidilmesiyle değerlendirilebilir. Bu ziyaretler boyunca okuyacağımız kitap ve dokümanımız yanımızda olmalıdır. Merak edip okuyamadığımız kitaplar bu sürece dahil edilebilir.
Çocuklarımıza yönelik olarak da güzel projelerimizin olması zorunludur. Eğilim, kapasite ve kabiliyetleri doğrultusunda bir takım sportif ve kültürel etkinliklere iştirakleri sağlanabilir. Hatta, zanaat ve meslek tespiti bakımından bu süreç belirleyici ve tedbir amaçlı bir rol oynayabilir. Böylece hayat gerçekleriyle karşılaşan çocuklar ileriye yönelik güzel dersler çıkaracaklar ve kendi hayat çizgilerini daha anlamlı hale getireceklerdir.
ıhmal edilmemesi gereken hususların başında çocuklarımızın yaşlarına mütenasip olarak verilmesi icap eden Kur’an ve din eğitimleri gelir. Özellikle, din görevlisi kardeşlerimiz ile gönüllülerimizin çocuk fıtratlarına uygun bir biçimde uyguladıkları programlar hem eğitici hem dinlendirici hem tatil değerlendirici nitelikte olduğu düşünülürse bunun çok önemli bir fırsat olduğu anlaşılır. Belli bir yaşta bu önemli eğitimi almayan veya alamayan çocukların ileride bunu telafi etmeleri çok müşkülatlı olur.
Elbette bu süreçte eğiticilerimiz pedagojik kurallara dikkat edecekler, çocukları ürkütmeden ve bıktırmadan yetiştireceklerdir. Sevdirerek yapılan eğitimin kalıcı ve yararlı sonuçlar bıraktığı unutulmamalıdır.
Bu arada Kur’an ve dini bilgiler öğrenme programındaki çocukların velileri olarak bizlerin de çok önemli sorumlulukları olduğu bilinmelidir. Her şeyden önce bu işi “gönderme” tarzında değil; “götürme” şeklinde yapmamız gerekir. Yani, çocuklarımızın ellerinden tutup eğitim yerine bizzat götürmemiz zorunludur. Böylece hem program “önemsenmiş”; hem de çocuğa “değer verilmiş” olur. Eğiticinin bulacağı morali ve duyacağı güveni ise bilmem izah etmeye gerek var mıdır? Böylesi bir davranış çok daha güzel sonuçlar meydana getirecektir.
Tatilimizin mutlu ve yararlı geçmesi dileğiyle…