Mehmet Göncü
4 Şubat 2009
Büyük Vatan şairimiz Mehmet Akif’in bir şiirinden aldığım bu dörtlüğün son iki mısrasını değiştirerek yazımın konu başlığı yaptım.
Efendim; Bildiğiniz gibi; Ortadoğu’da kutsal topraklar olarak da adlandırılan bir bölgede iki küçük ülke halkları yaşamaktadır.
Filistin ve İsrail..
Gel gör ki; Bu iki ülke 1948’den beri birbirleri ile kavgalı haldedirler. Halen kavgaları devam ediyor. Görünen fotoğraf böyle ama esas gerçek ise şöyledir:
Bir kere İsrail 1948’de Filistinlilere ait topraklar üzerine emperyalist ülkelerin yardımıyla, Filistinlilerin rızasına aykırı biçimde kurulmuştur. Görünen o ki; İsrail işte bu toprakları sürekli genişletme arzu ve eylemini her halükârda belli etmektedir. Emperyalist batı ülkelerinden sürekli maddi ve manevi destek de gören İsrail elde ettiği bu çok boyutlu güçle çok şımarmakta, bütün insanlık alemini ve Birleşmiş Milletler örgütünü bile hiçe sayacak kadar zorbalaşmaktadır.
İşte bakın son olarak, dünyanın gözü önünde yıllardır abluka altında tuttuğu Gazze’de yaptığı zalimce bombalama bir katliam değildir de nedir?
Soruyorum; Silahsız, çocuk, kadın, yaşlı ve sivil öldürmenin adı savaş mıdır? Cenevre anlaşmalarına göre, yasak silahlar kullanmak, yani kitle imha silahları kullanmak, savaş suçu sayılmıyor mu? Neden batı dünyası ve Birleşmiş Milletler, Savaş Suçları Mahkemesini harekete geçirmiyorlar? Bu soruları çoğaltmak mümkün. En üzüntü vereni ise, Türkiye’nin dışındaki Müslüman ülkelerden ve Arap dünyasından yeterli bir gür sesin çıkmıyor olmasıdır.
Türk halkı tarihindeki yüzlerce örnekte olduğu gibi Gazze’de yaşanan bu insanlık dramında mazlum ve yoksul olan Filistin halkının yanında olmuştur.
Bu manada; maddi ve manevi yardımlar devam ediyor. Cenabı Allah bu uğurda emek sarf edenlerden binlerce defa razı olsun.
Öte yandan Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan’ın Davos’ta katıldığı bir panelde gerek İsrail yöneticilerini, gerekse bu zulmü destekleyenleri ve de bu katliamlara sessiz kalanları, ayrıca paneli yöneten ve saygı kurallarını bilmeyen şahsı protestosu çok yerindeydi. Bu haklı ve cesur davranışını ben de tüm halkımız gibi yürekten destekliyor ve kendisiyle gurur duyuyorum.
Özetle bu husustaki en samimi dileğim ise; bir gün her iki halkın da insan kardeşliği gerçeğinden hareketle çok boyutlu barışı gerçekleştirerek iyi komşuluk ilişkileri içinde, düşünceleri ve inançları doğrultusunda huzur ve güven ortamında özgürce yaşamalarıdır.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…