İbrahim Halil Okuyan
19 Mayıs 2011
“Sen de Dedem gibi ölecek misin, Anneanne?” sözleri hasta odasında yoğun sessizlik yaşanmasına neden olmuştu. Geçirdiği ameliyatlardan sonra pek toparlayamamış yaşlı bayan hastayı ilkokula yeni başlamış torunu ve kızı ziyarete gelmişti. Hasta odasında Ana Kız konuşup dertleşirken Torun araya girip sormuştu o can sıkıcı soruyu. Hasta Yaşlı Bayan torununu yatağın kenarına oturttu. Ellerini tutarak Hemen ölmeyeceğim. Torun yanıttan pek tatmin olmuş gibi değildi. Ölünce onları bir daha göremiyoruz. Torununun saçını okşayarak; Kimi bir renk, kimi tat veya koku kimi de dokunuş olup geri geliyorlar. Mesela rahmetli annemin yaptığı Puf Böreğini hiç unutmadım. Nerede o kokuyu veya tadı bulsam annemin orada yanımda olduğunu bilirim. Dedeni ise saçlarımdaki dokunuş ile hatırlarım. Beni nasıl hatırlamak istersen o şekilde geleceğim yanına. Onlar odadan çıktıktan sonra hasta kadın torununu çok özlemiş olduğunu belirterek ziyarete engel olunmadığı için yetkilere teşekkür etti. Doktor; İlk çocuğunu çabuk büyütmeye çabaladı. Kendince başardı da. Ama hepimizden uzak soğuk, ağır biri oldu çıktı, büyük torunum. Şimdi hepimiz yakınıyoruz ama iş işten geçti. Çocuğun almadığı ders kalmadı neredeyse. Bale, Piyano, Tenis, Yüzme dersleri yetmedi kolejlerde okuttu. Onunla birlikte ders çalışıp sınavlara birlikte girdi sanki. Şimdi adı sanı duyulmuş kolejlerden birinde okuyor. Ama hepimizden uzaklaştı. Derslerinden başka oyun bilmeyen soğuk ağır biri oldu. Yatağında doğruldu. Çocuk yetiştirmeyi yemek yapmak sanıyorlar. Parayı bastırıp en donanımlı mutfakta en iyi malzemeleri kullanırsa yemeğin mükemmel olacağını hayal ediyor, Ortaya çıkan yemeğe bakıp neden lezzetli olmadığını soruyor, Kabahati Mutfakta veya Malzemelerde arıyorlar. Kendilerine hiç kabahat bulmuyorlar. Hâlbuki elinin Emeği, Sabrı, Özeni olmadıkça Lezzeti yakalayamazsın. Hele bir Sarma sarsınlar da göreyim ben onları. Bu kez de “O kadar emek verdim, kimseye yedirtmem” diye tutturur bunlar. Sanki Analarından böyle gördüler. Hayat kolaylaşıp hızlandıkça her şeyin aynı kolaylıkla yapılacağını sanıyor bu Zamane Anneleri. Çocuklarını da çabuk büyütmeye uğraşıyorlar. Onları hızlı yaşlandırdıklarının farkında bile değiller. Nerede hata yaptıklarını bulmaya çabalıyorlar. Bir yudum su içip eskiden ailelerin ilk çocuklarının Ağabey ve Abla ağırlığı ile yetiştirildiğini, İlk çocukların aileyi iyi yansıtma görevi olduğu için daha değerli olduğunu ama artık devrin değiştiğini, Ailelerin kendilerini değil de Hayallerini Çocuklarına Yüklediğini, İlk çocuktan sonra gelenlerin ise daha özgür olgunlaşıp aileye daha çok benzediğini anlattı. Hasta, doktorun resim ile ilgilendiğini görünce okumakta olduğu gazetesinden kafasını kaldırıp; Karar vermiş, ben ölünce resimdeki gökyüzünün mavisi olacakmışım, onun için. Gökyüzüne her baktığında benim yanında olduğumu bilecekmiş, böylelikle. Bu sımsıcak güneş ise dedesiymiş. Birkaç damla yaş süzüldü gözlerinden. “Torunumun gözünde gökyüzünün mavisi olacakmışım, dedesi de hepimizi ısıtan güneş. Öğleden sonra; Yağan yağmurun ardından masmavi gökyüzünde açan güneş, sıcaklığını iyice hissettiriyor, Ağaçlar sonbahara hazırlanıyordu. Ya siz! Hatırlanma şeklinizi, Karşınızdakiler değil, Sizin yaşamda bıraktığınız izler belirleyecek… Öykü böyle. Sanırım hepimizin kendi hayatımızdan bir kesit bulacağımız ve ders alacağımız bir öykü. İyilikler ve Güzellikler hep sizlerle olsun. |
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
19.Mayıs.2011 Şanlıurfa