Bülent Okutan
28 Mayıs 2007
Bulduğu boşluğa 95 model Broadway’i sığarmıydı ki. Gözü kesiyordu. Birkaç hamlede girebilirdi. Hem indirimi yapan mağazalar caddenin bu bölümündeydi. Aldığı bir maaş ikramiye ile çekirdek ailesinin gardrobuna sıcaklar bastırmadan, yazlık bir şeyler kazandırabilecek olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyordu. Az daha aşağı gitse, asfalta teneke bidonları dizen otopark mafyaları yüzünden, 2 milyonu gözden çıkarması lazımdı. O iki milyon bir paket sigarası demekti. ılk birkaç hamlede önünde ki DR harf gruplu Mercedes ile Bora’nın arasını bulmuştu. Sıra ince manevralara gelmişti. Ama sağ tarafını göremiyordu ki. Sağında oturan on beş yıllık kaşık düşmanı, ağır siklet eşi Nejla ile bir an göz göze geldi. Nejla’da ona bakıyordu, ne menem bir şey varsa yüzünde.
Vitesi boşa alırken öfkeyle sesini yükseltti ;’Pohmu var ne bahisan biye. Sağa bah. Yer var mı? Daha ne kadar yanaşım?
Nejla tepkinin yüksekliği nedeni ile, aniden, camının kapalı olduğunu unutarak telaşla otonun penceresinden başını dışarı çıkarmak istedi. Ama dedim ya cam kapalıydı. Beş milim kalınlığında ki cama alnının köşesini vurduğunda, gözlerinde şimşeklerin çaktığını hissetti. Tok sesi duyan Abdullah daha da sinirlenmişti. Canı yanan Nejla’yı sindirmenin yolu sesini daha da yükseltmekti. O da öyle yaptı ;
‘Körmüsan? Cam kapalı. Camı aç. Bah bahım, ne kadar yanaşım daha?
Canının acısı ile gözleri yaşaran Nejla, et tokmağı gibi, yumuk yumuk elleri ile kapının kolunu çevirerek, camı aşağı indirdi. Ve başını dışarı uzattı.
‘Bide biye kızisan. Daha dünya kadar yer var. Yanaş işte eyice’
Tiyoyu almıştı. Nejla’nın can acısı ile gösterdiği tepki ise karizmayı çizdirecek kadardı. Tüm maharetini kullanarak kaldırıma sıfır park etti ve el frenini çekip indi. Sürücü kapısını kilitlemek için ise partnerinin inerek kapısını kapatmasını beklemeye başladı. Nejla kapıyı açmıştı da, 50 beden basenleri ve kaldırımın yüksekliği inişine izin vermiyordu. Mesafe ancak dört parmak kadardı. Çaresiz yeniden koltuğuna oturdu. Onu istemeye geldiklerinde de 46 bedendi. O zaman olsaydı, yine inemezdim zaten deyip, kendini teselli etmeye çalıştı, beklerken.
La havle çekip tekrar direksiyona geçen Abdullah, çoktan yeni manevralara başlayıp bir paket sigara parasını gözden çıkararak, otoparka yönelmeyi tercih etmişti bile.
ıki demir lirayı kolundaki kırmızı bez parçasının üzerinde görevli yazan otoparkçıya sayan öfkeli sürücümüz, önünde giden Nejla’ya baktı.
Çok mu sert çıkmıştı gereksiz yere? Pratik düşünüp, günah çıkarttı adeta ;
Otomotiv firmasının dizaynına göre, bu cüsse, o kapıdan inebilirdi. Tabi kapı açılabilseydi. Demek ki sorun onun tercihinde ve tercihinin ellili ebatlarında değildi. Sorun açılamayan kapıda, dolayısı ile , kaldırımın yüksekliğindeydi.
O zaman suç kaldırımları yapandaydı. Demek ki bu şehrin kaldırımları,(Kastım Urfa’dır) dünya standartlarına göre, uzmanlarına değil, Kaldırım Mühendislerine yaptırılmıştı.
Ne diyelim sebep olanlar utansın, Nejla adına!…