Bülent Okutan
11 Mart 2010
Elazığ altı şiddetinde ki depremle sarsılıp, yedi şiddetle yıkıldığında aklıma Marc Pierini geldi. Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı.
Ne alaka diyeceksiniz şimdi. Ama adam bana bir toplantıda gazeteci olduğumu öğrenince soru yöneltmişti. Ona hala kerpiç evlerde yaşadığımızı, yolu olmayan yerleşim birimlerimiz bulunduğunu, hatta hala tezekle ısındığımızı söylemiştim.
İkinci sorunuzda muhtemelen şudur şimdi;
‘Ne sormuştu ki?’
Soru şuydu;
‘Sizce AB’ye girme şansınız ne?’
Ne deseydim zatı muhtereme.
‘Valla çok yüksek. Milli Gelirimiz sizin tüm üye ülkelerinizin iki katı. Dağlarda duyulanlar kurşun sesi değil, onlar yanlış aksettiriliyor. Avcıların çiftelerinden çıkan sesler. Yolsuzluk, yoksulluk hak getire. Hatta yolsuz köy bile kalmadı. Demokrasi deseniz üstümüze cuk diye oturmuş. Nefes alamıyoruz aşırı demokratlıktan. Herkesi kayıt dışılıktan kurtardık, artık işin astronomik boyutundayız, kozmik odalarda geziyoruz. Bakmayın kerpiç evlerde oturan insanlarımız olduğuna, hala tezekle ısındığımıza, doğallığı seviyoruz. AB tam bize göre. Hatta günü geldi de geçiyor bile. İşimiz dakikalara kalmış. Başbakan ‘One minute’ bile dedi, desem inandırıcı olurmuydu.
İşte bu sebeplerin zıttı olan gerçeklerimiz yüzünden adamcağıza yüzümü buruşturup ümitsizliğimi dile getirmiştim o akşam. Derdimize tercüman olan kızcağız da, en çok çeviride tezek kelimesini yorumlarken kızarıp bozarmıştı. Bizde .ok ayrı, tezek ayrıydı ne de olsa. Ama elin milletin de .okun tek tanımı vardı. Kalorisi ne kadar çok olursa olsun tezek .oktu. Ve İngilizce başka bir karşılığı yoktu.
Uzatmayalım. Deprem, Pierini ile kerpiç evler konusunda ki o muhabbetimizi çağrıştırmıştı işte. Bu arada aklı evvel yönetenlerimiz depremde hayatını kaybeden 57, 51, 41 yurttaşımız konusunda ise sayıyı bulamayıp, suçluyu buluvermişti.
KERPİÇ EVLER.
Elazığ’a hücum eden tüm medya tayfasıda o aptalca soruyu yöneltti ocağı sönenlere;
‘Neden Kerpiç evlerde yaşıyorsunuz?’
Yanıt tekti;
‘Durumumuz yok’
Nasıl durumunuz olsundu ki?
Size o durumu reva görenlerin ahvalınızdan bile haberi yoktu ki.
Afetin üzerinden üç gün geçmiş memleketin tepesindekiler kaçınızın öldüğünden bihaberdi. Biri 57 , diğeri 51 diyordu. Allahtan rakam devaülasyona uğruyordu da kayıp sayısı 41’e iniyordu. Açıklama ise hazır ve kolaydı.
‘İsim benzerliği çoktu’
Eeeee siz yolsuz bu köylere üç bakanla o gün için ‘one minutelik’ zaman dilimi içinde girip çıkarsanız, o insanları en kutsal görev olan cenaze törenlerinde sahipsiz, yalnız bırakırsanız bilemezsiniz tabi kaç canın yitip gittiğini.Elin devlet büyükleri böylesi afetlerde çok önemli işlerini bırakıp dünyanın öbür ucundan gelip oralarda birkaç minute değil, günlerini geçiriyorlar. Gözleri ile görüyorlar kaç tabutun toprağa indirildiğini. Başlarında dua ediyorlar.
Yöneticilik, siyasetçilik, fakir fukara, garip gureba edebiyatı yapmak değildir. Hele hele ülkesinde kaç kişinin toprak altına girdiğinden bihaber, böyle bir felaket anında bir başka ülkeye gidip, lüks şaşaalı törenlerde Kral kupası almak hiç değildir beyler.
Şimdi anladınızmı Elazığ’da deprem olunca aklıma Marc Pierini, Avrupa Birliği ve Kerpiç Evlerin niye geldiğini.
Daha doğrusu depremin değil o AB’ye giremeyişimizin suçlusu Kerpiç evlerin. Ama ben evleri değil, orada o evlerde yaşayanları buna mahkum edenlerin, giremeyişimize neden olduğunu kastetmiştim, söyleşimde oysa.
Deprem altı şiddetinde olmuş, bir dilim farklı etki göstermiş, kerpiçleri yedi şiddetinde yıkmıştı.
Ve zaten bir dakika sürmüştü topu topu.
Yani One Minute!…
Allah o günahsız, kadersiz insanlarımızı affetsin, rahmet eylesin…