Cüneyt Gökçe
1 Eylül 2006
Örneğin, var oluşumuzun önemli sebepleri olan anne ve babalarımız için yılın bir gününü tahsis etmenin yeterli olmayacağı bilinen bir husustur. Ancak, “tamamı elden edilemeyen, büsbütün de bırakılmaz” kuralınca bu tür etkinlikleri hoş görürüz; “hiç yoktan iyidir” deriz. Yoksa dünyaya gelmemize vesile olan, bizleri büyütüp yetiştirmek her türlü fedakârlığa katlanan, yemeyip yediren, içirmeyip içiren, yediren giydiren ve bizler için her çeşit sıkıntıya katlanan anne ve babamızı sadece yılın bir gününde hatırlamak ne denli yeterli olur.
Barış gibi önemli bir konu için de yılın bir veya iki gününü tahsis etmemizin yeterli olmayacağı apaçık bir husustur. ıster II. Dünya Savaşı’nın başladığı tarih olan 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü olarak esas alalım, ister BM’in kabul ettiği 21 Eylül Uluslar arası Barış ve Ateşkes Günü’nü dikkate değer bulalım; sonuçta barış gibi hayati bir konuyu yılın bir-iki gününde vurgulamanın kâfi gelmeyeceği kanaatindeyiz.
Barış, hayatımızın ana gayesi olmalı; hedeflerimizin ilk basamağını teşkil etmeli ve her nefes alıp verişimizde hayalimizde canlanmalı…
Her şeyden önce çok özel olan ve bize özgü bulunan o çok özel dünyamızda kendimizle barışmalı ve iç dünyamızla hiç ama hiç bir problemimiz bulunmamalıdır. Kendimize değer vermeli ve hak ettiğimiz standartta kendimizi yaklaşmalı ve kendi kendimizi iyi bir muhatap kabul etmeliyiz.
Bu -asla- kendi kendimizi övüp göklere çıkarma olarak algılanmamalı. Zaten böyle bir yanlışı makul olan hiç kimse işlemez. Kendimize değer vermek, gerçek konum, sınır ve durumumuzu bilmekten geçer. ıç dünyamızda kendimizle barışık olmamız pek sıkıntıyı ortadan kaldırır. Evet, barış deklarasyonu ilan edeceğimiz ilk alan ve muhatabımız kendi şahsiyetimizidir.
Ayrıca bu bildirgenin muhatapları arasına yakın çevremizi almayı da ihmal etmeyelim. Çevremizde bulunan maddi-manevi her şeye sevgi, barış ve umut nazarıyla bakmak bizi azımsanmayacak derecede rahatlatır. Yaratılanı Yaratan’ından dolayı hoş görüp olumlu taraflarını öncelikle görmek ve olumsuzlukların ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak gerçek barış ortamının doğmasını netice verir.
Yakın çevremizde yer alan çoluk-çocuk ve yakınlarımıza karşı sorumluluklarımızın farkında olarak hayat sürdürmemiz; onlar için yapmamız gereken bir takım vazifelerin varlığından haberdar olarak hareket etmemiz; çevremizde yer alan her şeye karşı mesuliyetimiz idrakinde olmamız apayrı bir barış ufkuna sahip olmamızı sağlayacaktır.
Sokağımızın temizliğinden, etrafımızdaki yeşilin korunmasına varıncaya kadar; canlı-cansız bütün varlıkların hayat hakkına saygılı adına pek çok sorumluluğumuzun olduğunu bilmemiz bizlere apayrı bir barış kapısı açacaktır.
Kaldı ki, çevremizde yer alan “insan” ise, hiçbir gerekçe ona düşmanlık yapmamız konusunda bize haklı destek olmayacaktır. Her şeyden önce “düşmanlık” fikrine “düşman” olmamız lazımdır. Zalim ve cebbar yaratıkları “insan” kategorisi dışında mütalaa etmemiz gerektiğini ayrıca dip not olarak düşelim. Onların da er-geç hak ettikleri son ve sonuç ile karşılaşacakları hususundaki inancımıza da hale getirmeyelim.
Barış söz konusu olduğu ve olabildiği sürece savaş kavramının “hayal “dahi edilmemesi gerektiğini vurgulayalım.
ısmi bile barış ve emniyeti ifade eden ıslam Dini her vesileyle sevgi, barış ve huzuru telkin ve tavsiye etmiş ve sürekli olarak şiddetin her türlüsünün karşısında yer almıştır. ıstibdat ve baskının her türlüsünü telin eden dinimiz, barış ve kardeşlik vurgusunu toplumun bütün katmanlarına yaymıştır.
Birbirine güvenen, karşılıklı saygı ve sevgi içerisinde bulunan bireylerin yaşadığı bir toplum meydana getirmek, ıslam’ın ana ve öncelikli hedefleri arasında yer almıştır.
Üyeleri birbirini koruyup kollayan bir aile oluşturmak; kendileri için istedikleri güzellikleri komşusu için de isteyen fertlerin sayısını çoğaltmak; ağacı, hayvanı ve tabiatı koruyan insanların adedini artırmak; insanlar, toplumlar ve devletlerarası barıştan yana tavır takınan bir beşeriyet elde etmek ıslam’ın çağlar boyu savunduğu ve savunmaya devam ettiği ana umdelerdendir.
Her alanda barışın esas alındığı bir dünyaya sahip olmamız dileğiyle…