Sabri Dişli
8 Ocak 2008
şu jüri patentli programlara Tatlıses de katıldı…
Hani Tatlıses’in bir imajı vardı…
Dertlerle dertlenip, ağlayan…
Sık sık trafik kazası olan kavşaklara üst geçit yapan…
Deniz kenarına uçan arabalara önlem korkuluğu çektiren…
Kimsesiz sanatçılara elini uzatan…
Bazen kendini ifade etmekte zorlanan…
Tetikte bekleyen gözyaşlarını her an akıtabilen…
Ama samimiyetini yüz mimiklerine yansıtan imajı vardı…
N’olduysa oldu… Partneri, Sayan’ların kızı Seda’yı yanına alarak reytingi yüksek jürili programların akımına uydu… (sanki ihtiyacı varmış gibi)
Birden o müşfik Tatlıses gitti… Yerine Armağan çağlayan’dan daha sert eleştiren, bağırıp çağıran karşısındakini azarlayan… Tabi bazen de ağlayan… Kalp kıran, inciten, bir adam geldi…
Sert ve çıldıran adamın fırçalamaları yetmedi…
Yetiştirme Yurdunda büyümüş bir genç kıza bir soru yöneldik ki; akıllara durgunluk veren cinsten… Aslında amaç kötü değil, güya yarışmacının fedakârlığını anlatacak.
“Kızım bir gün parkta kardeşlerinle oynarken sizi taciz ettiler sende büyük bir fedakârlık yaptın. Dedin ki; kardeşlerimi bırakın ne yapacaksanız bana yapın”
Yahu bu nasıl sorudur!
Kızcığaz büyük bir olgunluk böyle bir şey yok diyordu ama…
Sorunun gideceği boyutu hesap etmeden; Anlat-anlat, diyor.
Neyi anlatsın!
Neyse ki yarışmacı kız, büyük bir olgunlukla böyle bir olayın olmadığını söylüyor ama…
“Park olayı neydi acaba!” Kafalarda bir soru işareti kalıyor?
Değer mi? üç kuruşluk reyting için “o yufka yürekli müşfik adam imajını” yerle yeksan eylemeye…
Hiç olmazsa Muazzez Abacı’nın assolist duruşundan bir şeyler al, ya da Orhan Gencebay’ın babacan rolünden kes…
Yok, illa Armağan’ı aratacak kadar agresif edalara takılacağım, diyorsan…
Bilesin ki; yufka yürekli Tatlıses imajı elden gidiyor.