Bülent Okutan
2 Nisan 2008
Geçtiğimiz akşam, burada akşam kelimesini gece olarak düzelteyim çünkü geç bir saatti. Müdavimi olduğum lokalden kalktım eve gidiyorum. Bahçelievler’den (artık bahçeleri de yok ya) geçerken bir kez daha Belediyeye şükür ettim. Az evvel yağmur yağmıştı, ama sokaklar asfalttı ve yürünesi kaldırımlar sunmuştu bize. Ne oluk oluk akan sular, ne de çamur deryaları (bellağalar) vardı. Özetle yağmur sonrası ıslak sokaklar da yürümenin, nemli atmosferi genzime çekmenin keyfini yaşıyordum kendimce.
Kız Meslek Lisesinin köşesini dönünce birden keyfim kaçıverdi. ıki it kan davalım, hasmım gibi yolumu gözetlercesine köşede pusudaydı. Belediyenin az önce anlattığım gece yürüyüşü keyfi belli ki onları pek ilgilendirmiyordu. Öyle olsa biri sağımda biri solumda eve kadar bana eşlik ederlerdi.
Çocukken aklı evvel bazı muhteremler köpeklerden korunma yöntemlerini fısıldarlardı kulaklarımıza. Çünkü o yıllarda sokaklar itten geçilmezdi ve bir şekilde korunmak gerekirdi. Hatta rivayet odur ki Antep Belediyesinin şehirden topladığı bu muhteremleri kamyonlara doldurup taaa Urfa’ya kadar getirerek Akabe yokuşuna bıraktıkları anlatılırdı. Bu gibi vesile ile it nüfusu oldukça fazlaydı.(Antepli hemşerilerim alınmasın ben anlatanların yalancısıyım)
Evet ne diyorduk? Ha itlerden korunma yöntemleri. En yaygın ve bilineni görüldüğünde ya kaçmayacaksın, ya da olduğun yere çökeceksin di.
Etrafta kimse yoktu. Dedim ya saat gecenin bir ileri vakti. Hırlayan itlerle göz göze geldik. Üçümüzde de tık yok. Sadece siyahla, grisi fazla olan muhtemelen Bozova menşeli olarak anılan biraz daha agresif.
Yere çökeceğim çökmesine de içimde bir kuşku var. Ya bu zatı muhteremler o savunma şeklinden bihaberse diye. Olamaz mı? Çünkü çökenlerden itlerin korktuğu yıllar, benim çocukluk dönemime denk geliyor. Bunlar asimile olmuşsa yandık. Çöktüğümüz yerde götürecekler.
Hadi halden anlıyorlar diyelim. Ve çöktün. Onlarda gelip yarım metre ötene yattı. Ya kalkmazlarsa? Sabaha kadar napçaksın Kız Mesleğin o köşesinde yanına uzanmış iki itle? Bir de eşraftan birinin hasbel kader oradan geçtiğini düşün.
-Selamünaleyküm Bülent Bey…
-Aleykümselam….
Karizma SIFIR…Çöktüğün asfaltsın artık…
Bunları düşüne düşüne yürüdüm. Yol arkadaşlarımda iki adım gerimde tabi.
Birden aklıma Yusuf Sabri’nin son makalesi geldi. Yoksa Belediye topladığı bu hayvanları yeniden sokaklara mı salmıştı ki? Salar salardı. Kaldırımları üç defa yapıp beş defa bozmamışlarmıydı. Üstelik o kaldırımlarda yürüyorduk üçümüzde. ışin kötü yanı sokağın ortası asfalt, iki yanı kaldırım diye ortada atacak bir taş bile kalmamıştı çevrede. Eski Belediyeler sağolsun asfalt ile kaldırım hak getireydi, ama taş boldu.
ıtlere sert bir bakış fırlatırken içimden de ‘Siz Belediyeye dua edin. Atacak taş bırakmamışlar’ dedim ama aynı belediye bu toplanan itleri niye yeniden bırakmış diye için için öfkelenmedim de değil.
Yusuf Sabri boş yere yazmaz. ılle bir bildiği vardır. şöyleydi yazısı ;
‘Belediye ye çok şikayet gelince, bütün sahipsiz köpekler bir merkezde toplanmış. Ahalide çok mutlu olmuş. Sonra bir gün bakmışlar ki bütün köpekler kulaklarında bir zımba yine sokaktalar.
Bunu gören Vaho Belediyeyi aramış ve karşısına çıkan yetkiliye ;
-Bu itleri niye gene saldiyiz demiş
Yetkili ise ;
-Merak etmeyin hepsi aşılandı, kısırlaştırıldı öyle salındı yanıtını vermiş.
Vaho kızmış;
-Demek kısırlaştırdınız?
-Evet Beyefendi kısırlaştırdık
Vaho, haho çekip hiddetlenmiş;
-Hay sizin izanınıza, biz şikayet ettik, toplayın dedik. Çünkü bizi dişlilerdi (ısırıyorlardı, Biz demedik bizi……….!
Velhasıl sözün özü sokaklar yine itten geçilmiyor. Belki kısırlar ama akılları dişlerinde mi, başka yerlerinde mi onu kestirmek güç. Sonuçta ağızları kara…
Bana o gece ne olduğuna gelince mi?
Çöktüm tabi. Yere değil ama. Sağ salim eve varıp, bilgisayarın başına çöktüm. Bu yazıyı sizlere aktarma aşkına’…