Mahmut Çepoğlu
22 Haziran 2007
Özürlünün halinden anlamak için mutlaka bir özürlünün bir evde olması gerekmez. Her gün yeterince sokakta pazarda bu insanlara rastlıyoruz. Sakat, bakıma muhtaç özürlü vatandaşlarımızın ne türlü sorunları olduğunu görmüyor, bilmiyorsak kendimizi de zihinsel özürlü olarak isimlendirdiğimiz insanlardan farklı olmadığımızı kabul etmek gerekir.
Biz toplum olarak onları ihmal ettiğimiz gibi devlette onlara boş vermiş durumda. Bir zamanlar gittiğimiz her dairede mutlaka çalışan bir özürlüye rastlardık. şimdi dairelerde değil, özürlülere sokaklarda perişan hallerini tanık olmaktayız. ılgisizlikten, bakımsızlıktan perişan halleri gözden kaçmıyor. Elbette onları sahiplenmek herkesin sorumluluk ve bilinç ister. Kırın kırana girdiğimiz bu yaşam mücadelesinde onlarında bir ailesi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri mutlaka vardır. Onlara mutlaka bir sahibi bir ilgilenenleri, şefkat ve merhamet gösterenleri vardır. Bizde bir nebze de olsa onlardan biri olsak ne mutlu bizlere..
Özürlülerin dayanışmadan sonra seslerinin daha çok gür çıkması beni fazlasıyla sevindirdi. Kulağı olup bu özürlü insanların yakarışlarını duymayan, gözleri görüp yaşamdan nasibini almayan özürlü insanların halini görmeyen daha nice insan var. ışte bizler insan olarak onları sahiplenmemiz bir insanlık borcudur. Hani hep bahsettiğimiz “kul hakkı” işte bu haklardan olduğunu bilmemizde fayda vardır. Bizler daha engelli insanlarımızın insanca yaşaması gerektiğini bizden farkları olmadığını kavramış değiliz.
Sevgi ve ilgiyi birbirimize yeterince göstermediğimiz meydanda. ıster özürlü diyelim ister engelli, isterseniz sakat diyelim, neticede hep aynı insanlar. Onların isimlerini değiştirerek değil onlara sahip çıkarak onları onurlandırmalıyız.
Bu insanlara sevgi ve sempati ile fazlasıyla bakmamız gerektiğini bilmeliyiz. Ama ne yazık ki yılda bir kez “Dünya Özürlüler Günü” çerçevesinden etkinlikler yapılır, özürlüler seslerini duyurmak anlamda çeşitli etkinlikler yaparak varlıklarını meydanlara taşırlar. Ancak yinede çoğu kimsenin haberi olmadığı meydanda. Onlara sevgi yerine ilgisizliği reva görüyoruz. Evde güneşe, sokağa, caddeye hasret nicesi olduğunu biliniz. Özürlü olmak onların suçu değil; ancak onları sahiplenmeyerek yalnızlığa itiyorsak suçu kendimizde aramalıyız. Özürlü vatandaşlarımızın kurduğu derneklerle meydanlara çıkmaları, kendi varlıklarını gösterdikleri gibi topluma çeşitli mesajlar vermektedirler. Toplumun bir özrünü daha gözler önünü sererek, ekonomiye katkı, yaşama renk katmaları arzusu içindedirler.
Ülkemizde yapılan istatistiklere göre 10 bin özürlünün bulunduğu, bunun yaklaşık yüzde 80 inin hiçbir işte çalışmadığı tespit edilirken yüzde kırklık bölümünün hiçbir sosyal güvencesi olmaması üzüntü verici olduğu kadar ürkütücüdür. Özürlü insanların el açmaktan kurtarılarak bir işe sahip olmaları halinde, sokaklarda avuç açarak duygu sömürüsü yapan, sahtekâr insanların da sokaklardan eksilmesine vesile olurlar.
Vatandaşın ilgisinin yetersizliği yanında devletin de yeterince sahiplenmediği meydanda. Sakatlık aylığının azlığı, yeterince vergi indirimlerinden faydalanmamaları işin ayrı bir üzüntü verici yanı.
Toplum olarak özürlülerin çektikleri sıkıntıların üstesinden gelmesi için onlara elimizden geldiği kadar yardımcı olmamız gerektiği gibi Özürlüler Günü’nde, onların etkinlik ve yürüyüşlerine katılmak sevginin ayrı bir boyutudur. Onların yanında olmak onlara ayrıca güç verir. Özürlülerin yaşam sevinçlerine destek olmamız açısından onlarla zaman zaman ilgilenmemiz yaşam azimlerini artırmalarına vesile olacağını bilmeliyiz.
Aslında bana göre en büyük özürlü devlet yönetiminde onları bilmeyenler, onları tanımayanlar ve onlara sahip çıkmayanlardır. Yıllar var ki nice hükümetler özürlülerle yakından ilgilenmedikleri gibi onların sorunlarını gündeme taşımadılar. Onlara yapılacak en büyük yardım özürlülerin rahat edebileceği iş olanağı sağlama yanında, talep ve isteklerinin cevapsız kalmamasıdır.