Mehmet Göncü
22 Nisan 2009
Kendimi bildim bileli, Şanlıurfa’da, her Nisan ayı geldiğinde içime bir ferahlık çöker, ailece kırlara taşınır, yeniden canlanan tabiattaki fauna ve floraya bakarken, ulu yaratıcıya sonsuz hamd ve şükürler ederim.
Rahmetli babam, “Nisan selamütül insan” derken, yani Nisan ayının gelmesi soğukların bittiği, tükenen yiyecek stoklarının yeniden üretmenin altyapısının oluşturduğu, ebe gömeci, yarpuz, kenger, Ak bandır, uşkun, yabani semiz otu (Pirpirim) Nane, hardal, gelin saçı bazı zehirsiz mantarların yeşerdiğinden dolayı gerek insan ve gerekse hayvanatın aç kalmayacağı ve artık üşümeyeceğini kast ederdi.
Gerçekten de bu mevsimde toprak anamız, tüm canlı mahlukatı yemyeşil bir halıyla ve bin bir çeşit ve renkle süslediği çiçeklerle karşılar ve bol ve nefis ikramlarda bulunur.
Geçenlerde kırlara gidip, ağaçla, kuşla, toprakla, taşla ve de böcekle, çiçekle selamlaşıp kucaklaşma şansım oldu.
Aynı vardan var olduğumuz bu muhteşem güzellerle bir gün geçirmek bile benim bütün stresimin atılmasına sebep oldu.
Gerçi evimizin bahçesindeki, elimle yetiştirdiğim ağaçlarla ve çiçeklerle her gün biraz sohbet ederim, ama gel gör ki, yabani hayattaki yeni dostlarla tanışıp sohbet etmenin lezzeti bir başka oluyor.
İlim dünyası bilimsel karinelere dayanarak kesinlikle ispat etti ki, bir kişi her gün bitkilerle, özellikle çam ve çınar ağacıyla 5 dakika ilgilendiğinde, o günün oluşacak stresi bertaraf edilmekte ve sıkıntı nötür hale gelmektedir.
Bu nedenle; ben her gün istisnasız bitki ve hayvan varlıklarıyla ilgilenirim. Çünkü bilirim ki onlarda vefasızlık, iki yüzlülük. Kin, Nefret, Fitne ve fesat yoktur.
Ayrıca üyesi olduğum Türkiye Erozyonla Mücadele ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (TEMA) yaprak rozetini stresim gitsin diye hep göğsümde taşırım.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla..