Mehmet Göncü
29 Temmuz 2010
Zaman zaman ilimiz Şanlıurfa’da, işini bilmeyen, ayağını yorganına göre uzatmayan, üretmeden tüketme yanlışının içine düşen, en önemlisi de “Kanaat sonsuz bir hazinedir.” Sözüne gülüp geçen bazı kimselere rastlıyorum. Bu şahısların sonuçta bir çok açmazla ve sorunla karşılaştıklarını gördüğümde de gerçekten bir insan olarak çok üzülüyorum.
Esasen kişi, yaşam olgusundaki nimetlerden dürüst bir çalışma ve azim sonucu hak ettiği kadarını elde etmişse o zaman mutlu olur. Yoksa hak etmeden elde edilen nimetin tadı olmadığı gibi insanın başını da belaya sokar.
Bakınız Ziya Paşa bir şiirinde bu konuyu ne güzel açıklamış;
“Rızkına kani olan, Gerdune minnet eylemez.
Alemin sultanıdır, sultanı muhtaç olmayan.”
Ben şahsen hak etmeden, yaşam olgusundan çok boyutlu nimet elde etmek isteyen her yaşta ve her konumdaki bazı kimselerin acıklı sonlarını gördükçe, Mitolojide adı geçen Kral Midas’ın hüzünlü öyküsü hep aklıma gelir.
Öykü şöyledir;
Midas Firikya kralıdır. Bir kralın sahip olduğu bütün zenginliklere sahip olduğu halde çok aç gözlüdür.
Bir gün arabası ile deniz kıyısına gezmeye gider. Kumsalda gezerken, kum tanelerinin çokluğu aklına bir fikir getirir. “Kum tanesi kadar altına sahip olup çok zengin olmayı düşünür.
Bu nedenle; o günkü ilkel anlayış ve inanış gereği olarak mitolojik tanrılardan, tanrılar tanrısı olan Zeus’tan ısrarla çok zengin olmak istediğini belirtir. Zeus ona mevcut zenginliği ile yetinmesini bildirir. Ancak Midas çok ısrar edince Zeus ona tuttuğun altın olsun der.
Gerçekten tuttuğu her şey altın olunca Midas önce çok sevinir ama tuttuğu su, tuttuğu ekmek, tuttuğu eşi, oğlu, kızı ve adamları hep altın olunca o zaman hatasını anlar. Hak etmeden elde edilen Altının ve zenginliğin onun felaketi olacağını hesap edemediği için çok zor ve acıklı bir duruma düşer.
Bu çok uzun ve hüzünlü bir öyküdür. Ben ibret alınacak bir bölümünü ancak kaleme aldım.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…