Konuk Yazar
4 Mayıs 2009
Şanlıurfa Belediye Başkanlığı seçimlerinde kimlerin yanılttığı ortaya çıktı. Bir de dış siyasetimiz çerçevesinde cevabi bulmalıyız.
Anders Fogh (Fok) Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olmasını Merkel ile Sarkozy istediler. Bu tercihe makul gerekçelerle itiraz eden Türkiye’yi ikna etme görevi ise Obama’ya dustu.
Müslümanları sevmeyen, Türkiye’nin AB üyeliğini imkansız gören ve Başbakanlığı sırasında ülkesinde kan esasına dayalı vatandaşlık yasaları çıkartan Fogh (Fok) Rasmussen, iddiaların aksine, İstanbul’daki Medeniyetler Zirvesi’nde özür dilemedi ve karikatür krizi sırasında söylediklerini aynen tekrarladı.
Yerine gecen yeni Danimarka Başbakanı Lökke (Lök) Rasmussen de, hem adaşının özür dilemediğini, hem de Roj Tv’nin kapatılması yönünde söz verilmediğini resmen açıkladı.
Halbuki bizim kocaman yetkililerimizin ve medyadaki Batici kalemlerimizin uçurduğu balonlar ne diyordu? Fok Rasmussen NATO Genel Sekreterliğine seçilmesi karşılığında İslam aleminden özür dileyecekti ve Danimarka’da Roj TV yayınları yasaklanacaktı.
Başbakan Erdogan’in bu konuda en hafif tabiriyle yanıltıldığı anlaşılıyor. Aslında NATO zirvesinden önce, Cumhurbaşkanı Gül’ün Rasmussen hakkında ‘olabilir’ anlamına gelen sözleri, Erdoğan’ın ‘olması sakıncalıdır’ değerlendirmesini zayıflatmıştı zaten.
Erdogan’in uluslararası ilişkilerde isi çok zor. Çünkü yabancı dil bilmiyor ve tercümeye muhtaç. Ancak, güvenilir bir ekibe sahip değil. Birileri, sahibinin sesi gibi balon üfürmeye başlıyor.
İşte, tam bu noktada zincir kopuyor. Bir devlet adamı için sorun olmayacak yabancı dil eksikliği, Erdogan’in başını ağrıtıyor. Belki de, aşağıda yazacağım nedenlerle bilinçli olarak isteniyor bu durum.
Hatırlayın bu tercümanları: Neo-conlara, bu adamı kanala süpürmeyin kullanın diyen Zapsu, ABD’de eğitim görmüş ve çalışmış olan Babacan ve Bağış, sert konuştuğu zaman hizaya getirmek için masa altından Erdogan’i tekmelediğini söyleyen Gül ve batıdan daha batici bazı ‘monşerler’.
Erdogan, 2004 Aralık ayında Brüksel’de AB’nin dayatmalarını hakli olarak reddedip, haydi gidiyoruz diyerek kararlı şekilde yola koyulduğunda, o zamanki Bakan Gül ve bazı Dışişleri yetkilileri türlü gerekçelerle onu ikna edip tekrar masaya oturtmuşlardı. Böylece simdi Türkiye’nin elini kolunu bağlayan AB üyeliği macerasının en belalı aşaması başlamıştı.
Bu nedenle Erdogan’a fazla kızmamak gerek. İşi çok zor. Büyük ihtimalle, uluslararası toplantılarda, “tamam efendim sizin dediğiniz gibi oldu, olacak” diyorlar. Kesin kararlar alınıp isin asli ortaya çıktığında, Erdogan’in yapabileceği bir sey kalmıyor.
Kanaatimce, Başbakan’ın giderek daha fazla rastlanan öfkesinin ana nedenlerinden biri, bahsettiğim yanıltılma ve yalnızlık hali. Türkiye için hayallerini ve iddialarını, çevresindeki statükocu baloncular yüzünden gerçekleştiremiyor.
Erdogan’in iktidarının başlangıcında pek görülmeyen öfkesinin diğer önemli bir nedeni ise, ABD ile bağlantılı Fethullah hocanın adamları tarafından kuşatılmış olması.
Hocanın, Erdogan’dan hiç hazzetmediği bilinen bir gerçek. Ancak, karizması ve kamuoyu desteği nedeniyle Erdogan’in liderliğine mecburen katlandı. Günü geldiğinde kendisini tasfiye etmeye kararlı olduğunu da çoktan açıkladı.
Simdi kendinizi Başbakan’ın yerine koyun…
Adamlarınız balonlar uçuruyor. Kuzey denizi Foku balonları burnuyla hoplatıyor. Lök diye biri çıkıyor balonları patlatıyor. ABD’ye sığınmış, evliya iddiasındaki, yaşlı ama bugüne kadar Hac’a gitmemiş hoca efendi, ABD desteğiyle sizi ne zaman rafa kaldıracağını hesaplıyor.
Bu arada, balonlara inanarak sarfettiginiz sözler yüzünden, içerde ve dışarda bütün eleştiriler ve tepkiler size yöneliyor.
Özellikle Fransız ve İngilizlerin hayret ve şaşkınlık yaratan durumlarda kullandıkları ifadeyle “ohh la la” denmez mi bu sirk ortamına? Allah sabır ve kolaylık versin Başbakan’a!
Mehmet A. Mollaoğlu