Bülent Okutan
25 Ocak 2009
Mantarlı Ergenekon Çorbası!… Saime hanım öfkeyle uzandı, eşi Hasan beyin koltuk kenarına koyduğu kumandaya ve yüksek bir ses tonuyla tepkisini dile getirdi; -Yeter Hasan. Aç şu haberleri bir bakalım memlekette ne olup bitmiş. Sana ne elin yemek yarışmasından. Dört saattir üç tabak yemekte eksik olan tuzu, salatanın fazla zeytinyağını tartışıyorlar. Ben kadınım merak etmiyorum sana ne oluyor Allahaşkına? Bayındırlık Müdürlüğü Teknikeri Hasan Bey sessiz kalmayı yeğledi bu çıkışa. Öfkeli eş hızla taradı kanalları. Neredeyse tüm Ulusal kanalların Flaş haberleri kazılar ile ilgiliydi. Hani şu leblebi gibi el bombası bulunan kazılar. Gömü sahipleri şiddetle reddediyordu buluntuları. Ve ne kadar ilginçti ki memleketin taşı toprağı fenerler ışığında sadece gece deşiliyordu. Sanki gündüzler torbaya girmiş gibi! Saime zapping egosunu giderirken, Hasan Bey usulca oturduğu koltuktan kalkarak tuvalete yöneldi. Şaka maka kendisini fazla kaptırmıştı ‘Yemekteyiz’ programına ve böbrekleri büyük baskı yapmasına rağmen bir türlü hacetini giderememişti. Sertçe çektiği tuvalet kapısı kapanmadı. Ama ufak su dökecekti. Tekrar denemedi kapatmayı. O ara salonda halının üstünde yuvarlanan oğlunun soruları geldi aklına, büyümüşte küçülmüş velet, annesini boğuyordu merakı ile ; – Anne bu adam doğru söylüyor bence. Ankara’nın göbeğine silah, bomba mı gömülür? Ben olsam daha ıssız yerlere, hatta dağlara gömerim. Komik yaaaa… Saime hanım kumandanın sekizinci tuşuna bastığı anda, Hasan Bey salondan içeri girdi eşorfmanını göbeğine çekerek. Sessizce az önce kalktığı koltuğa yerleşti. İçi gidiyordu aslında. Yemekteyiz yarışmasında kim ne puan almıştı acaba? Ama kumanda ona çok uzaktı, ülkenin geleceği kadar!… Hem bu akşam Çarkıfelek programında da revizyona gidilmişti. Asena aforoz edilmişti. Mali tarafından. Aklına Ergenekondan milleti cümbür cemaat çıkarıp yol gösteren kurt geldi. Onun da adı Asena’ydı. Ergenekon’la bağlantısı olabilirmiydi? Asena’nın işine son verilmesinin? Elini sinek kovalar gibi yüzünün önünden geçirdi. Yok artık der gibi. Eşinin parmakları, bir piyanonun tuşlarında Mozart’ın Türk Marşı çalarcasına geziniyordu kumanda üzerinde. Son basılan düğmedeki haber, kendisinin de ilgisini çekmişti. İhbarcılar işbaşındaydı. Aksaray’da Ergenekon Apartmanının önündeki bir poşette mermi ve bombalar bulunmuştu. İlginç olan şuydu. O Aksaray İstanbul değil, eskinin Niğde Aksaray’ıydı. Yüzüne bir gülümseme yayıldı Hasan Beyin. Gözleri halının üstünde oynayan oğlu Kerem’e yöneldi. Cin gibi bakıyordu, hin gözleriyle babasına ‘Ben dememişmiydim’ der gibi. O saatlerde Niğde Aksaray’ın Ergenekon Apartmanı sakinleri ise yaşanan sıcak gelişmeyi İç Anadolu’nun iliklere işleyen soğuğunu yiyerek balkonlarında izliyorlardı. Her taraf polis kaynıyor, dedektörler bahçe topraklarını tarıyordu. Apartmanın yöneticisi Niyazi bey kaş göz işareti ile komşularını birinci kattaki dairesine topladı. Ergenekon’da ki en önemli karar burada alınacaktı. Yönetici tarihi konuşmasına şu sözlerle başladı; – Arkadaşlar artık yapacak bir şey yok. Olan olmuş. Bilemedik bu işin buraya kadar varacağını. Ben apartmanın ismini değiştirmeyi, oylamaya koymak istiyorum. İsmi değiştirirsek sıkıntıyı biraz aşarız gibi geliyor bana. Apartmanımızın ismi şu andan itibaren ‘Ergenekon İtimat’ olsun, kabul edenler ellerini kaldırsın deyiverdi. On iki dairenin sakinleri oy birliği ile yeni ismi kabul etti. Artık huzur içinde evlerine dönebilirlerdi. Ama kapıdan çıkanları tatsız bir sürpriz bekliyordu. Narkotikten, Terörle Mücadele Şubesine geçiş yapan emniyetin kadrolu Kurt köpeği. Namı diğer Aşil. Adını hani şu meşhur Truva filmindeki cengaverden alan. Kapıda hırlayarak Ergenekon sakinlerini bekliyordu, diş geçirmek için. Topuk çorabına geçirilmiş dişler, elinde kahve fincanı ile evde kalmış kız kurusu Makbule , kendini güçlükle çıktığı daireden gerisin geri içeri attı. Bir yandan da çığlık çığlığa bağırıyordu ; – Niyazi Beyyy, hani sorun çözülmüştü. Hani binanın ismi değişmişti. Bu benim peşimi bırakmıyor. Yöneticiyseniz kurtarın beni lüütfeenn. Binanın adı değişmişse biri buna benim artık Ergenekon sakini olmadığımı izah etsin. Daireme dönmek istiyorum güven içinde. Tüm bunlar yaşanırken bulunan leblebilerin, pardon el bombalarının haberleri TV’lerde Flaş Flaş kodu ile ardı ardına duyuruluyordu. Son kırk sekiz saatte Konya’da bir pancar tarlasında beş el bombası üçyüz fişek, Rize’nin Ayder yaylasında bir fındık ağacının dibinde bir o kadar, Gaziantep’in Kilis ilçesi kırsalında dört TNT kalıbı, İstanbul TEM otoyolunun bariyer diplerinde altı dinamit lokumu, Şanlıurfa’nın Birecik ilçesindeki köprü altında üç uçaksavar mermisi, Adana Kozan’daki bir çocuk parkındaki kaydırağın yanındaki çöp kutusunda ikiyüz G-1 mermisi, Manisa’nın Demirci ilçesinde ki bir fırında ise un çuvalları içinde Lav silahları ele geçirildiği haberleri ardı ardına gümbür gümbür patlıyordu. Ortalık toz dumandı. Eşinin akşam yemeği için mutfağa gitmesini fırsat bilen Hasan Bey ise kumandayı kapar kapmaz tutkunu olduğu yemek programını veren kanalı tuşladı. Ergenekon umurunda bile değildi. Zaten ne olup bittiğini hala anlayabilmişte değildi. Reklam arası verilmişti. Saime’nin hemen dönmeyeceğinden emindi. Ayaklarını yukarı çekip koltukta toplarken, yılışarak biraz da alaycı, seslendi mutfağa doğru; -Hayatım bu akşam ne hazırladın bizeee? Saime hanım aynı alaycılıkla yanıtladı otuz yıllık kaşık düşmanını ; -Mantarlı Ergenekon Çorbası. Yermisin tatlım? Afallamıştı, bu cevabı hiç mi ama hiç beklemiyordu. Reklam kuşağı sona ermiş, yemek programını sunan kanal başka bir Flaş gelişmeyi ‘Son dakika’ olarak aktarıyordu izleyicilerine; Kenan Evren üşütmüş ve GATA’ya kaldırılmıştı!… Afalladı Hasan, ağzından sadece kendisinin duyabildiği bir hayret ünlemi döküldü; -Haydaaaaa Velhasıl sözün özü bu ülke de son birkaç yıldır yaşanan gelişmeler hem bedene, bir o kadar da akla zarar vesselam. Allah sonumuzu hayretsin…