Remzi Mızrah
4 Temmuz 2009
Binlerce yıldır yanı başımızda duruyorlar ama pek dikkatimizi çekmiyorlardı. şehrin en cazip yeri olan Balıklıgöl ve Urfa kalesinin oturduğu Damlacık Dağı, onun arkasındaki Top dağı bu mağaralardan yüzlercesini bağrında taşıyor taa akabeye kadar.
Şanlıurfa mağaralar açısından zengin bir il. Mağara sayısı olarak 340-360 gibi bir rakam telaffuz edilmekte. Gerçi Urfa’daki mağara varlığına dikkatin çekilmesinde hemşerimiz ünlü türkücü İbrahim Tatlıses’inde büyük emeği var.
Çünkü eğer o tarihe geçen ben “Urfada, mağarada doğdum” lafını sarf etmeseydi” Urfanın mağara zenginliğini keşfetmek için belki de daha çok bekleyecektik.
Tabiî ki bu keşiften sonra birçok gazeteci “mağara” kelimesinden hareketle 21. Yüzyılın Urfa’sında ilkel mağara yaşamının izlerini aramak, bu mağaralarda ilkel insanlar bulmak amacıyla memleketimize geldiler. Mağaralar mevcuttu insanlarda vardı ama pekte bekledikleri gibi değildi. Eski mağaralar kafeterya ve lokanta olmuştu ve modern insanlar o mağara havasını solumak için para ödüyorlardı. şehir dışındaki mağaralarda hayvan beslemek için kullanılıyordu.
Aslında bu bahsedilenler şaka gibi görünse de gerçeğin taa kendisi.
Coğrafik bir obje olarak mağara, “Toprak yüzeyine açılan, insan ya da hayvanların barınak olarak da kullanabildikleri doğal ya da yapay çukur” olarak tanımlanmıştır. Ama Urfa için mağaralar, bu tanımdan daha fazlasını ifade ederler.
Hz ıbrahim bir mağarada doğmuş, Hz. Eyüp büyük imtihanının önemli bir kısmını bir mağarada vermiştir. Kanlı Mağara adlı bir efsane yıllardır Urfa’da anlatıla gelmektedir. Yani Urfa’nın mağaraları görsel zenginlik, doğal oluşum ve sağlık turizmi açısından pek özellik taşımasalar da inanç ve kültür turizmi açısından yıllardır bilinmektedirler.
Son yıllarda şehrin en önemli turizm merkezlerinden olan Balıklıgöl’de bu mağaralardan ikisi özel şahısların girişimiyle “Mağara Turizmi” mantığıyla kafeterya ve lokantaya çevrildi.
Mağaraların ön etüdünün yapılarak turizm amaçlı kullanıma elverişli olup olmadığı, turizm hareketlerin yoğunlaştığı merkezlere olan konumu, ulaşım kolaylığı, ilginç morfolojik oluşumlara ve kültürel motiflere sahip olup olmadığı gibi noktaların dikkate alınması önem arz etmektedir.
Bundan hareketle de “Kanlı Mağara” ve “Delikli Mağara”nın ilk olarak ele alınması gerektiği kanaatindeyim. Geleceği turizmde olan bir şehirde “Mağara Turizmi”nin iyi bir alternatif olduğu kesin…
Ülkemiz mağara varlığı açısından önemli bir potansiyele sahip olsa da bu mağaraların birçoğu bilinmemekte. Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) projesi kapsamında 4,5 yıllık bir sürede gerçekleştirilen bilimsel bir çalışmada, 2327 adet mağaranın envanteri çıkarılmış durumda. Tabiî ki jeolojik yapı özelliklerinden dolayı 20.000 binden fazla mağaranın olduğu söylenen ülkemizde bu rakam çok cılız kalsa da son yıllarda alternatif bir turizm olarak gelişen Mağara Turizminin başlaması için önemli bir hareket noktası oluşturmaktadır. Mağara turizminin bir sektör haline geldiği İsviçre, İngiltere, Amerika, Fransa, Yugoslavya, İtalya bu konuda önemli örnekler.
Türkiye’de bugüne kadar çok sayıda mağara turizme açılmış durumda.
Bunların bazıları şöyle; Damlataş Mağarası, Dim Mağarası, Zeytintaşı Mağarası (Antalya), Gürcüoluk Mağarası (Bartın), ınsuyu Mağarası(Burdur), Kaklık Mağarası(Denizli), Dodurgalar Mağarası(Denizli), Karaca Mağarası (Gümüşhane), Zindan Mağarası(Isparta), Mencilis Mağarası(Karabük), Dupnisa Mağarası(Kırklareli), Tınaztepe Mağarası (Konya), Ballıca Mağarası (Tokat)