İbrahim Halil Okuyan
8 Nisan 2012
Kızılderililer;
Sahip oldukları Saygı anlayışları,
Olaylara ve kişilere verdikleri değer ile Örnek alınası tutum sergileyen,
Günümüze kendilerinden pek azı ulaşabilmiş kavim ve topluluktur.
Güneşe,
Aya,
Rüzgâra övgüler düzerlerdi.
Toprağı,
Ağacı,
Kuşu dinler,
Dünyayı onlarla birlikte algılar,
Onlarla birlikte düş kurarlardı.
Şarkıları Otların, Yaprakların, Çiçeklerin Renklerine karışırdı.
Gece Şahini alarm verir,
Pumanın kükreyişi her şeyin yolunda gittiğini bildirirdi.
Şafak sökerken berrak derelerde yüzlerini yıkar,
Toprağın uyanışını derin bir sessizlik içinde karşılarlardı.
Haftanın bütün günleri,
Yılın bütün ayları kutsaldı.
Ama Beyaz Adam onları putperest saydı ve kayıp ruhlar olarak gördü. Doğanın vahşi olduğunu ilk kez Beyazlardan duydular ve o andan sonra onlar da vahşiliğin içinde kaldılar.
Her şey Kristof Kolomb’un 1492’de Amerika’yı keşfiyle başladı.
Tanrı adına diye çıkılan yol,
Ne Acı ki bir ulusun yok edilmesine kadar gidiyordu.
Evet, Kızılderililer,
Kolomb’un günlüğünde söylediklerinin tersine;
Kovboy filmleriyle, beynimize kazınan şekliyle; insan öldüren,
Kafa derisi yüzen çocukluğumuzun “Vahşi” Kızılderilileri.
İşte size,Kristof Kolomb’un günlüğünden bir bölüm
“Onlara kılıçlarımızı gösterdik.
Keskin demir silahları ilk kez gördükleri belli.
Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden,
Bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. …
Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar,
Birbirlerini öldürmüyorlar.
Hiç Silahları yok…
Son derece sade, Dürüst eli açık insanlar.
Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar.
Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar,
Çalmıyorlar,
Öldürmüyorlar.
Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur.
Her zaman gülüyorlar…”
Tarih bir kurmacadır belki de bu kurmacanın en somut örneği de Kızılderililerin başına gelenlerdir.
Bu kadar kadersiz bir ulusa dünya tarihinde pek rastlanmasa gerek. Hem toprakları ellerinden zorla alınsın,
Hem yaşama biçimleri ve inançları zorla değiştirilsin ve bütün bunlara başkaldırmaya çalıştığında da “Vahşi” denilerek yok edilirsin.
Orijinal adı “Red İndian” ve “American İndian” olan doğa dostu bu Amerikan yerlilerini, Avrupalı kaşifler bu kıtayı keşfettikten sonra başlayan ve 1840 lı yıllara gelindiğinde şahlanarak artan bir şiddetle bu güzel ırkı katletmiş ve mahvetmişlerdir.
Savaşçı bir toplum olmamalarına rağmen kültürlerine olan inanılmaz bağlılıkları ve bu kültür için hiç bitmeden mücadele eden kişilikleri sayesinde sömürgecilere asla itaat etmemişlerdir.
Afrika’daki kültürlerinden koparılıp getirilen ve aynı Kızılderililer gibi kabile yaşantısının içinden gelen Siyah Köleler bile Kızılderililerin verdiği mücadeleyi verememişlerdir.
O zamanlar tarihçilerin yaptığı araştırmalara göre;
Birçok Avrupalı vardır ki Kızılderili kabilesine sığınmış ve daha sonra kabile hayatından kopamamıştır.
Lakin hiçbir Kızılderili’nin özenip,
Bir Avrupalının hayatını yaşamaya çalıştığı görülmemiştir.
Onları üstün tutan bu bağların ne olduğu hiçbir zaman anlaşılamamıştır.
19. yüzyıl boyunca devam eden bu insan avı,
Son Kızılderili direnişçi Apache Reisi Geronimo’nun 1886’da esir düşmesi ve 1890’daki yaralı diz katliamı ile tamamlandığında;
Yüzlerce Kızılderili ulusu,
Yüzlerce dil,
Yüzlerce kültür yeryüzünden silinmiş,
Binlerce yıllık bilgelik yok edilmişti.
Beyaz adamın hala bile farkına varamadığını asırlar öncesinden çözmüş bilge insan topluluğu idiler.
Bu Bilge İnsanların:
“Beyaz Adam Son Ağacı Kesip, Son Bufaloyu Öldürdüğünde; Paranın Her Şeyi Satın Almadığını Görecek…”
Sözüne saygı duymamak ne mümkün.
Nitekim beyaz adamın istilası sonrasında Kızılderili bir kitabede şunlar nakledilmektedir:
“Yalan
Tohumdur.
Bire kırk verir.
Verdiği kırkın her biri
Bir tohumdur ki
O da bire kırk verir.
Bilgi de tohumdur.
Bire yüz verir.
Verdiği yüzün her biri
Bir tohumdur ki;
Sana bilgelik, torunlarına da ilham verir.
Zekâ
Sudur.
Tohumları yeşertir.
Yalanı da bilgiyi de.
Yetenek
Topraktır.
Ne ekersen onu biçersin.
Ekmezsen üzerinde ayrık otları biter.
Emek
Güneştir.
Tohuma da suya da toprağa da hayat verir..
Kader
Çadırındaki kilim gibidir.
İpliğini Ulu Manitu verir
Sen dokursun.
Deseni sendendir,
Renkleri Dogadan..”
Ve yine bir Kızılderili efsanesi der ki;
“Bir gün bir bakacaksınız,
Gökteki Kartallar ve Dağları örten Ormanlar yok olmuş,
Yabani Atlar Evcilleştirilmiş
Ve her yer İnsanoğlunun kokusuyla dolmuş.
İşte o gün,
İnsanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme Mücadelesinin de başlangıcı olacak.”
Yaşadığımız şu günlere ne kadar çok uyuyor,
Vahşi dediğimiz bu İnsanların yüzlerce yıl önceki Kehaneti bu .
Amerikalılar için söyledikleri;
“Bize birçok Söz verdiler, Hatırlayamadığım kadar Çok…
Yalnızca Birini tuttular;
Topraklarımızı Alacaklarını Söylediler ve Aldılar…”
Sözü ne kadar acıklı ve ders vericidir.
Sözün Özü
“Aslanlar Kendi Tarihçilerine Kavuşuncaya Kadar Kitaplar Avcıyı Övecektir.”
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
08.Nisan.2012 Şanlıurfa