Ömer Elçi
2 Aralık 2012
Havaların ısınmasıyla beraber açan rengarenk çiçekler ve kuşluk vaktinden itibaren çiçeklerle dans eden kelebekler…
Mayıs yağmurları sonrası oluşan su göletçiklerine veya çiçeklere konuşmaya çalışan kelebeklerin dansını izlerken; rengarenk kelebekleri yakalamak çocukluğumun en hoşlandığım oyunlarından birisiydi.
Kelebeklerin en çok olduğu alana gider ve gözüme kestirdiğim bir çiçeğin veya su birikintisinin yanı başına çömelirdim. Hareketsizce elimi çiçeğin veya su birikintisinin hemen üzerinde tutar ve kelebeklerin gelmesini beklerdim…
Uçuşan kelebekleri gözlerimle takip ederken, beynimde yankılanan ”yakalayacaksın” sesini kelebeklerin duyacağını sanır ;“düşünme, düşünceni bile duyarlar”ı da sessizce düşünürdüm. Zaman dururken, kelebekler elimin altındaki çiçeğe veya su birikintisine konardı.Konuşla birlikte ani bir hareket ve iki parmağımın arasında bir anda hareketsizleşen kelebek…
Sağ elimin parmaklarıyla kelebeği yakaladıktan sonra,sol elimin parmaklarıyla kelebeği ayaklarından yakalar ve çaresizlikle kanat çırpıntılarını izlerdim.Parmaklarım her kanat çırpışta renklenir ve kayganlaşırdı.Kanat çırpışları gittikçe zayıflayan kelebeği bir süre sonra sağ avucuma doğru yaklaştırır ve çok ani bir hareketle iki elimi avuç boşluğu bırakarak kapatırdım.Kelebekçiğin iki avucumun ortasındaki çok zor hissedilen sıcaklığını ve gittikçe hareketsileşen kanat çırpıntılarını hissetmeye çalışırdım…
Birkaç dakikalık süreç sonunda üstten bakarak avuçlarımı yavaşça açardım.ıki avucumun kesişim yerinde bir yana devrik kelebeğin kanadındaki desenleri, renkleri hayranlıkla izlerdim.Kelebeğin benden taraftaki kanadındaki simlerin, desenlerin bir kısmı avucumun içine yapışmış olduğundan gözlerim hareketsiz kelebeğin kanadına ve avuç içindeki desene gidip gelirdi.Sonrasında kelebeği sim bulaşıklı, desen çıkmalı avucuma doğru çevirir ve diğer avucumda daha belirgin olan rengarenk simli desenleri seyrederdim…
Kelebeği belirlediğim bir noktaya koyduktan sonra, her iki avucumu birbirine sürer;ikinci kelebeği beklerdim.Yakaladığım her kelebeğin desen, renk farklılığını izledikçe de zamanı unuturdum…
Bilemiyordum kelebeklerin bir günlük veya en fazla 2 aylık ömürlerinin olduğunu…
Bilemiyordum simleri zedelenen kelebeklerin düzgün uçamayacaklarını ve dengesizleşerek başka çiçeklere,taşlara çarparak; uçma özlemiyle yavaş yavaş ve çaresizce öldüklerini…
Bilemiyordum kelebeklerinde bizler gibi gök maviliğine, güneşe, yağmur damlacıklarına,gök kuşağına,çiçeklere,doğaya aşık olduklarını…
Bilemiyordum bir birine yapışık uçan kelebeklerin bir birine aşık olduğunu ve aşkı gökyüzüne beraberce kanat çırparken yaşadıklarını…
Bilemiyordum çok büyük çoğunluğunun bir günlük ömürlerinin olduğunu ve o bir günlük yaşamda aşkı yaşamak isteyen kelebeklerin de aşklarının katili de olduğumu…
Bilemiyordum bencilliğime mahkumlaştığımı ve elime bulaşan her sim taneciğinin ve desenin bana mutluluk verirken kelebeğe mutsuzluk ve ölüm getirdiğini…
İlk baharla beraber nerede bir kelebek görsem beynimin derinliklerinde aynı ses yankılanır “kelebek katili”…
(Mini öykülerim iznim olmadan hiçbir yazılı kaynakta kullanılamaz, yayınlanamaz)