Bülent Okutan
7 Ağustos 2009
Tam kavrayamasa da biliyordu diğer insanlarla arasında bir fark vardı. Deli diyorlardı kendisine, en çok ona kızıyordu. Biraz da kendine. Kedilerin köpeklerin bile ismi varken neden bir adı yoktu ki?
Geceleri yalnız kaldığında dudaklarını kanatıyordu ısırıp öfkelenerek.
O ismi belleğinde netleştirmek adına. Ama yok gelmiyordu aklına hiçbir şey. Tek anımsadığı isimsiz kedi ve köpeklerle aynı çöp bidonlarını eşelediğiydi.
Bazen anacağızı beliriveriyordu buğulu gözlerinde. Hani o kollarını açmış, davetkar, güzel gülen kadın. Adını çığırıyordu hep.
Yitip gidiyordu havada dans eden harfler. Anımsayamadığı.
Öfkesini tırnak uçları ile yine avucuna gömdü. Sığındığı apartmanın merdiven altında sözüm ona döşeği olan kartona, vücudunu orantıladı. Kavuşturduğu ellerini bacak arasına sıkıştırıp ısınmaya çalıştı.
Üşümüştü. Bu gün daha bir zalimdi betonun soğuğu. En çok da kalçasının kemikli kısmı hissediyordu acıyı, sertliği ve soğuğu. Ah neredeyse hiç yıkanmamış bedeninden yükselen o kötü koku da olmasa…
Apartmanın ara ışığı yandığında dizlerini biraz daha karnına çekti. Uykusu kaçık gözlerini kısıp, beklemeye başladı. Merdivenleri çıkan çocuklu ailenin şen şakrak kahkahalarını duyuyordu. Biliyordu az sonra tökezleyecekler ve acıma ile karışık ona bakıp, onu konuşacaklardı.
‘Yine burada’ diyeceklerdi. Çocukları için tedirgin baba öfkelenecek sabah zabıta çağırmaktan dem vuracak, karısı ‘zararı yok ki, bırak yatsın’ derken çirkin görüntüsü o çocukların göz bebeklerine endişe olarak yansıyacaktı.
Oysa o çocuklara hiç zarar vermemişti ki yaşamı boyunca. Üstüne su dökenler, ceketini çekiştirenler, çomaklarla dürtenler onlar olsa bile. Ama bilirdi ki onlar çocuktu. Kendisinin de akıl yaşı zaten oydu. O da onlardan biriydi. Beyazlaşmış saç sakalına inat.
Ara ışık söndüğünde koridor karanlığa gömülürken, gün tüm aydınlığı ile gözlerinin önüne geliverdi.
Binlerce çift göz ile eşleşmişti benzer gözbebekleri. Çoğu ürkekti bakanların. Çoğu tiksinç, çoğu acıma dolu, en çoğu da ilgisizdi.
Ne o yollara düşmüş bir eşkiya, ne de o yolların çaresiziydi. Eksik ama insandı. Kendisi gibi eksik olan bir şeyler vardı ortada biliyordu. Bilmesi gerekenlerin bilmediğini de hissediyordu.
İsimsiz kedi köpeklerden farkı olmadığını da.
Daha fazla direnemedi aç, yorgun, yarı çıplak sahipsiz bedeni.
Altına serdiği mukavvaya uzatıverdi çorapsız ayaklarını ve gevşedi.
Kırışık göz kapakları aşağı düştü, yanaklarına bir gülümseme yayıldı, dudaklarına da bir tebessüm.
Ve bir apartmanın giriş katında ki, bir merdiven altında, bir zeka özürlü uykuya daldı…
Bu ülke de onları insan yerine koymayıp, onlara devletin babalığını göstermeden, her şehre bir akıl hastanesi yapmama özrüne sahip zeka özürsüz! Yöneticilerle birlikte…
Umarım bir gün insan olma, insana değer verme adına, onları hatırlar, insanca bir ortam sağladığımız bir dünyada uyanır, o güne merhaba deriz…
Sonuçta HEPİMİZ İNSANIZ!…