
Sabri Dişli
16 Ağustos 2007
Bir zamanlar değirmiydi hayadlar…
ıçin de arzele üzerinde ariş (asma) bulunurdu…
Arişin yanında, mutlaka bir veya birkaç tane zeytin, incir, şam dutu, nar ağacı yetiştirilirdi….
Eğer hayadın ortasında fıskiyeli bir havuz yoksa, kuşların içmesi için bir taş su yalağı bırakılırdı…
Yaban kuşları su ihtiyacını gidersin diye; bir yalak da dama bırakılırdı…
Mitolojik bir inanış olsa da kuş takalarında angut beslenirdi.
Angut beslemek: erkek evladın tebaasının, korkusunun bedeliydi…
Çoğu evin ya bir kedisi, yavru puşo’su veya sadık iti, şoşo’su vardı…
Çocuktuk; yerden gökten bir tike et koparacak kadar afacandık
Ama bize hep başka yaşamlara saygılı olmamamız adına öğütler verilirdi:
“Yılan bile olsa Allah’ın yaratığı hiçbir canlıyı mecbur kalmasan öldürme!”
“Yusufçuk kuşu, incir, nar ağacı, kutsi yaratıklardır!”
“Devteştine attığım bir taşın bedeli olarak: <<öteki dünyada o taşı kirpiğinle çıkaracaksın” derdi Anam. Temiz su mecralarına taş atmanın bedeli böylesine ağırdı…
Dünyanın muhteşem ekolojik dengesini ve kü-çücük hayadımıza yansımasını pratikte yaşıyorduk.
Hayadımızın hayatına: Pet ve depozitosuz cam şişeler… Naylon poşetler henüz girmemişti
Sonra….
Ömrü boyunca 7 ağaç tüketip, tükettiği 7 ağaca karşılık bir ağaç dikmeyen bir jenerasyonun bireylerinden olduk.
Doğanın yüz yıllarca çürütemediği petrol ürünü naylon ambalajları, hijyenik olma adına öylesine benimsedik ki; bir bardak suyu bile geri dönüşü olmayan pet bardakla içer olduk…
File ve sepetin yerini naylon poşet aldı…
Suya düşman kesildik… elimizde hortum… ağaç yerine dükkan önünü suladık, arabamızı yıkadık… Tükettik, attık… Attık, tükettik…
Yetmedi, koca organizma olan dünyanın kılcal damarlarındaki kanları, yani yeraltı yerüstü su kaynaklarını vakum gibi çekmeye başladık…
Kaynaklar, çaylar kurudu, sonra ırmaklar… Sonra nehirler… Sonra da o nehirle beslenen göller kurudu birer birer…
Göçmen kuş sürüleri şimdi gökyüzünde hafızasındaki; gölü, nehri, yuvasını, o yuvada neslini sürdürecek yerleri arıyor… Kuş suyunu, ağacını, cennetini arıyor…
Bitkiler ağaçlar eskisi gibi meyve vermiyor, belki bir iki mevsim daha dayanacaklar…
Doğayı böylesine tahrip ettikten sonra….
Yaratıcının kurduğu ekolojik düzeni bozduktan sonra…
Onca canlının kanına girdikten sonra…
Hangi yüzle veya hangi yüzsüzlükle bilmem: avuçlar yeryüzüne doğru dönük… Dua ile… Yağmur istiyoruz…
Asıl ve baş katiller: Nükleer denemelerle yer yüzünü, sanayi atıklarıyla da gökyüzünü delenler… Buzulları eritenler… Kyoto Protokolünü imzalamayan ülkeler…
Kendi rahatımız uğruna; umarsızca, hayasızca, bencilce, yok ettiğimiz, hayvan ve bitkilerin vebalı üzerimizdeyken…
Hangi yüzle yağmur istiyoruz…
***
Puşo: Kedi yavrusu
şoşo: Köpek yavrusu…
Hayad: Avlu
“Yerden Gökten bir tike et koparmak”:
Yaramaz çocuklar için kullanılan deyim.