Sabri Dişli
8 Ocak 2008
Tutturduk…
ılla Uluslararası Havalimanı isteriz…
Açıldı.
Burnumuzun dibinde üç kuruşa ulaştığımız, kapasitemize uygun havaalanı dururken yerine 40 Km’lik sanal havalimanı yollarında sürünüyoruz…
Yol masrafı da cabası…
Üstelik yol, yol değil, otomatik fırlatmalı sapan taşı…
Bekleme salonunun dam merteği sakat…
Dam loğları yok…
Loğlamamışlar…
Yağmurda dam akıyor…
Bekleme salonu yağmurla birlikte leğenseli…
Çörten yapmayı unutmuşlar herhal…
Önemli değil dam aksın… Onlarca km. Uzak.
Yolu iyi değil.
Olsun, yolu da aşarız…
E, peki ne istiyoruz…
THY! Tekel… Kartel!
Başka acentelerin uçakları gelsin, ucuza uçmak istiyoruz.
Atlas…
Pegesüz
Onur Air
Sun Express…
Lufthansa!
Yok deve!
Sordum soruşturdum araştırdım… (vay babam vay demek ki; konu mühim(!))
Yetkili dostum dedi ki: Akşam kalkacak olan uçak 126 kişilik, rezerv 76…
Meğer THY’nin uçağını bile dolduramıyormuşuz.
Yuh!
Buyurun…
Nereye?
Otogar’a kardeşim otogar’a…
Simsarlar muavinler bizi bekliyor.
A….Danya-danya, antebe-tebe hemen!
Havaalanına (limanına(!)) vereceği parayı Antep yolunda harcayıp, yarı fiyatına uçanlar haksız da değiller.
Ayrıca memleketin sermaye sirkülâsyonu, ihracatı yok! Olan yolcunun çoğu da Çin işi ihracatın eseri…
Yaz mevsiminde yolcu kapasitesi iki kat artıyor, yani 76 yolcu sayısı 152’ye çıkabiliyor…
Kıyameti 20-30 kişi için koparıyoruz.
Kargo uçakları mı?
Onlar şehir içinde… Karada uçuyorlar; “Rus motorları!” sabahları GAP ürünlerini taşıyorlar…
Havalimanı açtık, şuyu eksik, buyu eksik…
Yok, eksik değil, eksik olan; yolcu, ürün, sanayi, sanayici, turist.
Eksik olan otorite, kapasite, mantalite…
Abartıyoruz ağabey, her şeyi abartıyoruz…
Ayna denilen bir alet var ama dönüp bakmıyoruz
Liman fazla kardeşim fazla…
Aha size ayna…
ınanmazsanız bakın.