Deniz Güney
31 Ocak 2013
Bu gün isotu yüreğimde közledim
Tırnaklı ekmeğime biraz küncü ekledim
Arada bir kürekle sağ sola çevirip. isotların yanmasını önledim.
Meyve sandığının üstüne bir gazete parçası açtım.
Üzerine Isotları bir bir sıraladım.
Biraz beyaz peynir aldıktan sonra, yanına bir de çay demledim.
Ooohh deymeyin keyfime!
İsotlar hamsi gibi görünüyor.
Hava çok soğuk.
Tırnaklı ekmekten dumanlar yükseliyor.
Arkadaşımı çağırdım
Soğuktan iki avucunun içini bir birine sürterek oturdu sofraya.
İsotları büyük bir özenle koyduk sıcak tırnaklı ekmeklerin arasına.
Biraz da peynir yoldaş ettik ona.
Ohh. Hadi yapıştır.
Üzerine çek sıcak çayı.
İsot acı, çay sıcak, tırnaklı ekmek sıcak.
Daha ne olsun?
Şimdi yıkılsın karşımızda bütün tırşikçiler.
Bir insan acıdan ancak bu kadar zevk alır.
Ama her insan alır mı bilemem?
Arkadaşım arada bir isotları ağzına hamsi gibi götürüyor
Götürrr dedim. Götürrr baboşş.
Ağzı yanınca da; “Ama hacı bu isot çok acı.”diyor
Tabi ki acı olacak dostum.
Acısı olmayanın gerçeği olur mu hiç.
Hem büyüklerimiz boşuna mı demişler; “Kahvaltıda isotu acı çıkmayanın o gün işi rast gitmez.” diye
Arkadaşım basıyor kahkahayı.
Gülmekten göbeği oynuyor.
Kaç kişi acıyla neşelenir bilmem ama
Bizimkisi de acıyla gelen bir neşe işte.
Tabi arkadaşım bu arada bana laf atmayı da ihmal etmiyor;
“Amma da isotçusun.” diyor
Ben de ona sen şükret ki tırşikçi değilim diyorum.
Memleket zaten tirşikçiden geçilmiyor.
Zaten Urfa bu tırşikçilerin yüzünden adam oluyor.
Varsın biz de isotçu olalım.
Olmaz mı ?
Olur…
Olmazsa bir numara küçüğünü yada büyüğünü veririz.
Ama yine de tırşikçi olmayız.
Vesselam…