Sabri Dişli
30 Ağustos 2007
Geçen yıl Aşevi’nin kapanışında bulundum. ıkram edilen yemekten bir kap yedim…
Aşevi’nin havasını teneffüs ederken yaşadığım duygu karmaşasını anlatamam…
Halit Taplamacı, Aziz Hoca, Bekir şirinoğlu ve arkadaşları…
Kuruluşun ayakta durması için yaşamlarının bir bölümünü buraya adamışlar.
Bu olağanüstü çabayı takdir etmezsek… Ağzımız ensemize doğru yön değiştirir.
Hele Aziz hocanın anlattığı yaşanmış hikâye kafama mıh gibi çakılmıştır:
“Babasını kayıp eden genç kız aşevi’nin yardımlarıyla okur ve kutsi bir meslek olan hemşireliğe atanır. ılk maaşını alır, Aziz hocanın yanına gelir, maaşını olduğu gibi kuruluşa bağışlar.”
Buraya kadar her şey doğru yerinde tamam…
Amaaa…
şu insanları medya önüne çıkarmayın diye bağırıyoruz…
Çıkarıyorsunuz hiç olmazsa yüzünü göstermeyin diye yırtınıyoruz…
Özelikle genç kızların çocukların psikolojisini bozulur…
Hani “sağ elin verdiğini sol el duymayacaktı?
Tamam, medyada çıkmanın bir avantajı var..
Herkes orada olan biteni duyuyor görüyor… Ve yardıma koşuyor…
Yav şu teknolojinin çıkardığı mozaik denilen görüntü kapama yöntemi var…
Hadi ben haksızım kafamı bu olaya fazlaca takmışım…
Desem hayır öyle değil…
Çarşaflı örtülü bayanlar objektiften kaçmak için nasıl kaçındıklarına bir bakın lütfen…
Yav Allah aşkına vatan millet peygamber aşkına…
Her yıl bu uyarıyı yapmak zorunda mıyız?