Konuk Yazar
26 Temmuz 2017
Ebru Kont
Serdar
Akar’ın, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar adlı filminden kısa bir alıntı ile
başlamak istiyorum; “Hayat futbola fena halde benzer. Futbol, şahsi beceri
gerektirir; ama aslında toplu oynanan, insanların bir takım halinde oynadıkları
bir oyundur. Hayat da öyle değil mi? İstediğin kadar yetenekli ol, iyi bir
takımın yoksa kaybedersin. Hayat fena halde futbola benzer,dört doğru pas yüzde
doksan goldür..”
Akar’ın, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar adlı filminden kısa bir alıntı ile
başlamak istiyorum; “Hayat futbola fena halde benzer. Futbol, şahsi beceri
gerektirir; ama aslında toplu oynanan, insanların bir takım halinde oynadıkları
bir oyundur. Hayat da öyle değil mi? İstediğin kadar yetenekli ol, iyi bir
takımın yoksa kaybedersin. Hayat fena halde futbola benzer,dört doğru pas yüzde
doksan goldür..”
Dünyaya ilk geldiğinde, bu hayata merhaba derken neden
ağladığını merak eden bir insan, bundan sonraki yaşantısında bir anlam
yüklemelidir. Mesela liglerde gittikçe artan şiddet olaylarına karışanların,
yaptıkları eylemleri bir parça da olsa sorgulama cesareti göstererek, biz ne
yapıyoruz ve neyi paylaşamıyoruz diye kendilerine sormaları gerekir.
ağladığını merak eden bir insan, bundan sonraki yaşantısında bir anlam
yüklemelidir. Mesela liglerde gittikçe artan şiddet olaylarına karışanların,
yaptıkları eylemleri bir parça da olsa sorgulama cesareti göstererek, biz ne
yapıyoruz ve neyi paylaşamıyoruz diye kendilerine sormaları gerekir.
HEYECAN
BAŞKA BİR ŞEY…
BAŞKA BİR ŞEY…
Futbol bana göre bir bütündür. Soyunma odasından tutunda sahaya
çıkılan ilk andan hakemin son düdüğü çalmasına kadar olan bir bütünlük..
Heyecandır, futbolcuların sahaya çıkmasını izlerken duyulan tarifsiz heyecan
başka, seronomide rakibin elini sıkarken onları izlemenin verdiği heyecan daha
başkadır.. Ya ilk başlama düdüğü ile o topa ilk dokunuşun ardından, tribünden
gelen sesler ile teknik direktörün boğuk sesi karıştığında bir taraftar olarak,
hiç birşey duymadan görmeden gözümüzün gönlümüzün topta olması. Atılan bir
golün veya kazanılan bir maçın hemen arkasından duyduğumuz heyecan o doyurucu
mutluluk. Okul çağları, ilk aşklarımız, evliliğimiz yada anne-baba oluşumuz,
kısacası hayatın içinde duyduğumuz bütün heyecanlarda da aynı hazzı duymuyor muyuz?FORMALARA
HAYAT VEREN RUHTuttuğumuz takımın gol için çırpındığı dakikalarda, defansın
arkasına attığı o çalımın, ağzımızın içinde oluşturduğu tatlı serinlik,
pozisyon öncesi ve sonrasıyla futbolcuların yaptıkları işin ruhuna ne kadar
adapte olduklarını gözler önüne sergiledikleri bir gösterge değil mi? O ruh ki
giydikleri formalara hayat veren, onları sınayan, üzen, belki acı çektiren,
sevindiren hırslandıran veya kızdıran.. Bir düşünün hayatta en mahrem anları
yaşadığımız yatak odamız ve futbol sahası arasındaki fark nedir? Herşeyin orada
başlayıp, orada bitmesi gerektiği gerçeği, yanı başımızda dururken…. Hayatı
uzatamayacağımızı düşünmeden, bir doksan dakikayı da uzatmak için son düdükle
birlikte,futbolcuların hakemin çevresinde yalvaran gözlerle pervane olması
hayatın parçası değildir de nedir sizce? Hayat fena halde benziyor futbola..
Bir futbolcunun saha içinde yediği tekmenin acısı daha geçmeden, hakemin iki
eli önde topu gösteren hareketine isyan etmesi. Herhangi birinin işsiz kalıpta
patrona isyan etmesi ve o çaresizlikle oyuna yada çalışma alanına geri
dönmesi.. Dedim ya benziyor futbol hayata, hayatta futbola.. İsyanımız oyun
kuralları içindeyse eğer tek amacımızda kırmızı kartı görmeden oyunun içinde
kalmak değil midir..
çıkılan ilk andan hakemin son düdüğü çalmasına kadar olan bir bütünlük..
Heyecandır, futbolcuların sahaya çıkmasını izlerken duyulan tarifsiz heyecan
başka, seronomide rakibin elini sıkarken onları izlemenin verdiği heyecan daha
başkadır.. Ya ilk başlama düdüğü ile o topa ilk dokunuşun ardından, tribünden
gelen sesler ile teknik direktörün boğuk sesi karıştığında bir taraftar olarak,
hiç birşey duymadan görmeden gözümüzün gönlümüzün topta olması. Atılan bir
golün veya kazanılan bir maçın hemen arkasından duyduğumuz heyecan o doyurucu
mutluluk. Okul çağları, ilk aşklarımız, evliliğimiz yada anne-baba oluşumuz,
kısacası hayatın içinde duyduğumuz bütün heyecanlarda da aynı hazzı duymuyor muyuz?FORMALARA
HAYAT VEREN RUHTuttuğumuz takımın gol için çırpındığı dakikalarda, defansın
arkasına attığı o çalımın, ağzımızın içinde oluşturduğu tatlı serinlik,
pozisyon öncesi ve sonrasıyla futbolcuların yaptıkları işin ruhuna ne kadar
adapte olduklarını gözler önüne sergiledikleri bir gösterge değil mi? O ruh ki
giydikleri formalara hayat veren, onları sınayan, üzen, belki acı çektiren,
sevindiren hırslandıran veya kızdıran.. Bir düşünün hayatta en mahrem anları
yaşadığımız yatak odamız ve futbol sahası arasındaki fark nedir? Herşeyin orada
başlayıp, orada bitmesi gerektiği gerçeği, yanı başımızda dururken…. Hayatı
uzatamayacağımızı düşünmeden, bir doksan dakikayı da uzatmak için son düdükle
birlikte,futbolcuların hakemin çevresinde yalvaran gözlerle pervane olması
hayatın parçası değildir de nedir sizce? Hayat fena halde benziyor futbola..
Bir futbolcunun saha içinde yediği tekmenin acısı daha geçmeden, hakemin iki
eli önde topu gösteren hareketine isyan etmesi. Herhangi birinin işsiz kalıpta
patrona isyan etmesi ve o çaresizlikle oyuna yada çalışma alanına geri
dönmesi.. Dedim ya benziyor futbol hayata, hayatta futbola.. İsyanımız oyun
kuralları içindeyse eğer tek amacımızda kırmızı kartı görmeden oyunun içinde
kalmak değil midir..
MUTLULUK VE ÖFKE KRİZİ…
Öyle zamanlar vardır ki, bir
futbolcu saha da ayağına kadar gelen fırsatı, bir karış mesafeden dışarı atar
topu yada ıskalar istemeden de olsa.. Saha dışında olan bizlerinde özel
hayatımızda verdiğimiz kararlarla kaç kez auta çıktığımızı bir düşünsenize. O
zaman kendi hatalarımızdan doğan başarısızlıkları, maç bittikten sonra rakibin
sırtına tekme atarak ödeştirmek neden işte bunu bir türlü çözemiyorum. Yani
bükemediğin bir eli sıkmaktan ne tür bir zararı olabilir ki insanın. Ya da gol
atan bir adamın mutluluğu neden, öfke krizlerine yol açar. Hayat fena halde
futbola benzer, bugün rakibinin galibiyetini kabullenme cesaretini
gösteremeyenler, yarın galip geldiklerinde aynı cesareti rakiplerinden
beklemeye haklarının olmadığı gerçeği ile karşılaştıklarında, yaşadıkları gol
sevincinin ne kadar kısa sürdüğünü görünce üzüleceklerdir. Kendimiz için
ofsaytta da olsak, gelin gol sevinçlerine saygı gösterme cesaretini, bu gol
rakip takımın golü bile olsa kendimizde bulalım..Hayat fena halde futbola
benzer..
futbolcu saha da ayağına kadar gelen fırsatı, bir karış mesafeden dışarı atar
topu yada ıskalar istemeden de olsa.. Saha dışında olan bizlerinde özel
hayatımızda verdiğimiz kararlarla kaç kez auta çıktığımızı bir düşünsenize. O
zaman kendi hatalarımızdan doğan başarısızlıkları, maç bittikten sonra rakibin
sırtına tekme atarak ödeştirmek neden işte bunu bir türlü çözemiyorum. Yani
bükemediğin bir eli sıkmaktan ne tür bir zararı olabilir ki insanın. Ya da gol
atan bir adamın mutluluğu neden, öfke krizlerine yol açar. Hayat fena halde
futbola benzer, bugün rakibinin galibiyetini kabullenme cesaretini
gösteremeyenler, yarın galip geldiklerinde aynı cesareti rakiplerinden
beklemeye haklarının olmadığı gerçeği ile karşılaştıklarında, yaşadıkları gol
sevincinin ne kadar kısa sürdüğünü görünce üzüleceklerdir. Kendimiz için
ofsaytta da olsak, gelin gol sevinçlerine saygı gösterme cesaretini, bu gol
rakip takımın golü bile olsa kendimizde bulalım..Hayat fena halde futbola
benzer..