Deniz Güney
18 Aralık 2012
Fakıbaba mı desem yoksa artık Fakıdede mi desem.
Torun sahibi olsa da ben ona yine de Fakıbaba diyeceğim.
Çünkü o bir marka değer.
Tıpkı Başbakan gibi.
Aslında özellikleriyle de bir birlerine çok benziyorlar.
İkisi de samimi.
İkisi de sıcak.
İkisi de kucaklayıcı.
İkisi de halkla iç içe.
İkisi de inatçı.
İkisi de çok kararlı.
İkisi de bir eve çat kapı misafir oluyor.
İkisi de iftarlarını fakir fukaranın evinde açıyor.
İkisi de yaptığı yardımı hiç kimse bilmesin istiyor.
İkisi de çocukla çocuk, büyükle büyük oluyor.
İkisini de bu halk çok seviyor ve destekliyor.
İkisi de bu ülkenin bütün renklerine aşık.
Fakıbaba’nın başındaki renkli bere bile bunu anlatmaya yetiyor.
Uzun zamandır üzerinden düşürmediği bir paltosu
Bir de pantolonu vardı.
Aslında o, bu kıyafetiyle ben de sizin gibi biriyim diyordu.
Rengi solmuş paltosu,
Griye çalan pantolonu.
Bir de elindeki tespihi.
Esnafla, sabah kahvaltısında isot yiyor, ya da bir çay ocağında, simidini paylaşıyor.
Onu gören çocukların; “Fakıbaba!” diye seslenmesi, kadınların törelere aldırmayıp ona el sallaması. aslında Fakıbaba sevgisinin özeti gibi.
Şimdi buna gökkuşağı rengindeki beresi de eklendi.
Beresindeki renkler, aslında bu ülkenin renkleri.
Yani başına taktığı renkli beresiyle, her halde bu ülkenin yada bu şehrin bütün renkleri benim başımın tacı demek istiyor.
Tabi bu bereyi başında yeni görüyoruz.
Kim düşünmüş yada kim beğenmişse bu bere Fakıbaba’ya çok yakışmış.
En azından anlamı bakımından çok değerli.
Sabahın erken saatlerinde sokağımızda Başkan geçiyor.
Başındaki beresi görenleri çok şaşırtıyor.
Aslında bu bere onu hem soğuktan koruyor
Hem de halka anlamlı bir mesaj veriyor.
Vesselam…