Bülent Okutan
15 Aralık 2008
Neredeyse son dört yıldır Urfa’ya ayak basmamış bir bayan gazeteci dostum geçtiğimiz hafta buradaydı. İşini bitirdikten sonra kaldığı otelde akşam yemeği için bir araya geldik.
Biraz nostalji yapıp anıları tazeledikten sonra, sohbeti dün- bugün kıyaslamasına taşıdık. İlk cümlesi şu oldu
-Bu şehre ne olmuş böyle? Üstünden birileri dozerle geçip, yepyeni modern bir kent yaratmış. Nasıl oldu bu?
Yanıtım yalın bir cümleyle başladı;
-Halk Fakıbaba diye birini seçti.Ne yalan söyleyeyim, biz seçtik diyemedim. Çünkü ben oy vermemiştim. ‘Bravo adama’ deyip, gözüne çarpan değişiklikleri ardı ardına sıraladı, bilmediklerini, görmediklerini de ben ekledim.
Geçtiğimiz akşamda bir mecliste oturuyoruz. Yelpaze geniş. Laf döndü dolaştı bana yöneltilen bir soruya geldi. Hani biz gazetecileri ukala kılan tarzda ki soruya. Çok bilmişliğimizi vurgulayan.
– Bülent Bey sen bilirsin Fakıbaba tekrar aday gösterilmeyecekmiş. Öylemi, türünden bir sual işte.
Ben AKP’nin MKYK Üyesi pozlarında söylemime başladım. Ukalalık, yani çok bilmişlik yapacağız ya;
– Valla biz de öyle bir duyum aldık. Ankara’ya gidip söz alanlar ardı ardına istifa ediyor. Adama yeşil ışık yakmasalar istifa edip aday olur mu, olmaz. Artı Fakıbaba’yı milletvekilleri de istemiyormuş. Uyum! sorunları varmış. Onlar da adaylığına karşıymış. Herhalde bir daha aday göstermeyecekler gibi. Artı aday adayı enflasyonu bu sene daha fazla olacak göreceksiniz.
Dedim desem bana inanır mısınız? Beni tanıyanların buna hayır dediğini duyar gibiyim. Elbette böyle bir yanıt vermedim. Ama benden beklenen yanıt, yani dedikoduların teyidi bu yöndeydi. Ukalalık etmeyip karşımdakileri National Geographic Chanel’in ‘Avlanan avcıları’ pozisyonuna düşürdüm ve ben sordum;
– Sizce öyle bir şey olabilir mi? Bu parti gerçekçi bir kamuoyu yoklaması yapsa bu ismi es geçebilir mi? Allah aşkına söyleyin son yirmi yıldır Belediyeyi bu kadar aktif gördünüz mü vs. vs. Vs.
Avlanan avcılar olayın gidişat yönü değişince içlerindeki gerçek düşüncelerini cesurca açığa vurdular. Katılımcılardan uzun yıllardır Avrupa’da yaşamış, ileri uç aydın, solcu bir dostumun söylediklerini kelimesine dokunmadan aktarıyorum ;
-Bu şehirde Fakıbaba iş başına geldiğinden bu yana kendimi Avrupa’ymış gibi hissediyorum. Yollarda yürürken caddelerin temizliğinden utanıp yere bir kağıt parçası atamıyorum. Evimin balkonuna çıkınca içim ferahlıyor, her taraf parklar, çiçeklerle bezeli. Hatta anamla, dayzam (teyzem) bile ‘Bu herif bir daha aday olsun, seçilsin diye Cüz, Yasin, Dualar okuyacağız diyorlar.
Bizim sohbet velhasıl böyle sürüp gitti.
Şimdi gelelim benim şahsi görüşüme.
Öncelikle belirteyim. Kimse beni yağdanlık olarak görmesin, fikirlerimi de yalakalık olarak nitelemesin. Fakıbaba seçildiği günden bu yana bir kez makamına ayak basmamış, sokağımın temizliği için dahi olsa kendisinden talebi olmamış biriyim. Başhekim iken daha sık görüştüğüm isteklerim olan bu yöneticimizle, seçilmişliğinden bu yana ki diyalogum birkaç telefon görüşmesi, bir o kadar selamlaşmadan öte geçmemiştir. Halep oradaysa, arşın burada, Fakıbaba oradaysa bende buradayım. Bilen bilir.
Ama o bu mega köy için bir şanstır. Bunu da ispatladı. Hakkında bir çok dedikodu çıktı. Yıpratılmak istendi ve kulak asmadı. En basitinden şehrin temizlik ihalesini birkaç trilyon fazlasına verdiği belirtilip, suçlandı. Şimdi burada sormaz mıyım ben?
Dün bu iş 5 kuruşa yapılıp, bugün on kuruşa ihaleye verilmiş olabilir. Ama dünün pislik içindeki Urfa’sı ile bugünün pırıl pırıl kentini kıyaslayamamak kaç kuruşluk çıkar hesabıdır.
Allah var, Sayın Başkan bu kenti mesleği olan doktorluğunun hijyen anlayışı ile temizletip, pamuklara sarıp bize sunuyor. Ama birilerine bu bir gömlek fazla gelip, dünün pis kokular çıkan Urfa’sı isteniyor sanki. Ve o birilerinin koro halinde bir şarkı mırıldandığını da duyar gibi oluyorum;
Tabip sen elleme benim yaramı
Beni bu dertlere salanı getir
Kabul etmem bir gün eksik olursa
Beni bu dertlere salanı getir
Kimseyi eleştirmek istemiyorum. Ama daha iyisi çıkana kadar, bu kent için en iyisi bu Doktordur.
İşinize gelirse!…